ANKARA - Meclis'e sundukları rapor ile Kürt sorununu kabul etmediğini ortaya koyan MHP, “Kürt kimliğinin anayasal dayanağa kavuşturulması, Kürtlerin anayasada ayrı bir ulusal varlık olarak tanınması”nın kabul edilmeyeceğini kaydetti. Raporda ayrıca anadil eğitim talebi de reddedildi.
Siyasi partiler, Kürt sorunun çözümü bağlamında devam eden Barış ve Demokratik Toplum Süreci kapsamında Meclis Komisyonu’na raporlarını sundu. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) 120 sayfalık bir rapor sundu.
Ulaştığımız rapor 5 bölümden oluşuyor. Raporun girişinde devam eden sürecin salt “güvenlik” politikası çerçevesinde olmadığı aynı zamanda demokratikleşme süreci ve ekonomik kalkınmayı da kapsadığı belirtildi. Raporda, sürecin idealinin askeri operasyonların ötesinde hukukun üstünlüğü, ekonomik refah, demokratik katılım ve toplumsal dayanışma ilkeleri ile temellendirildiği ifade edildi.
MHP SÜRECİ ‘TERÖRLE’ MÜCADELE OLARAK MI ELE ALIYOR?
Türkiye’nin PKK’nin varlığı nedeniyle beka sorunu yaşadığı, bu sorunun ortadan kaldırılması için yıllarca askeri ve farklı yollara başvurulduğu, ancak beka sorunun sadece bu yollar ile önlemenin yeterli olmadığı ileri sürüldü. Raporda, devletlerin hukukun üstünlüğünden vazgeçmeleri halinde toplumsal rızayı da kaybettikleri, bu durumun “Güvenlik kazanımlarını” zayıflattığı belirtildi. Askeri yolun kurumsallaşmış devlet refleksi olduğu belirtilen raporda, bu “refleksin” aynı zamanda hukuk, diplomasi, ekonomi ve toplumsal alanda da sürdürülmesi gerektiği ifade edildi ve bu yollar da “terörle mücadele” şeklinde ele alındı.
ASKERİ YOLLAR TÜRKİYE’YE KAYBETTİRDİ
Raporda, karşılıklı çatışma haline dikkat çekilmez iken sadece PKK’nin varlığının sosyo-psikolojik acından kalıcı sonuçlar doğurduğu, devletin PKK’ye yönelik askeri yollara başvurması nedeniyle altyapı, eğitim ve kalkınma yatırımlarının büyük oranda sınırlı kaldığı itiraf edildi. Raporda, PKK’ye yönelik askeri yöntemler nedeniyle yaklaşık 1 triyon 800 milyar liranın harcandığı kaydedildi. Raporda, “Aynı maliyetle yüzlerce köprü, hızlı tren hattı, baraj, hastane ve okulun inşa edilebileceği hesaplanmıştır” denildi.
ASKERİ YÖNTEM NELERE YOL AÇTI?
Kürt sorununa askeri yöntemin ekonomik bir sorun da yarattığı kabul edilen raporda, bu durum nedeniyle aynı zamanda bölgesel yatırımların azalmasına yol açtığı, işsizlik oranlarının artmasına neden olduğu, tarımsal üretimi düşürdüğü ve Kürdistan’a gelir dağılımı açısından eşitsizlik ile karşı karşıya kaldığı belirtildi. Raporda, “Terörle mücadele” adı altında meşrulaştırılmak istenen askeri yöntem sonrasında kırsal kesimden binlerce kişinin kentlere göç ettiği, bu durum nedeniyle plansız yerleşim yerlerinin ortaya çıktığı kaydedildi. Bu durum nedeniyle göç alan kentlerde sağlık ve eğitim sorunları yanı sıra çok sayıda alanda sorunların baş göstermeye başladığı kaydedildi. Raporda, “Bu dönüşüm, aynı zamanda kent yoksulluğunu derinleştirmiştir. Kentlere yönelen bu zorunlu göçler, informal sektörün genişlemesine ve kayıt dışı istihdamın artmasına yol açmış; bu da sosyal güvenlik sistemine ek yük getirmiştir” ifadelerine yer verildi.
Raporda, “Terörün etkileri” olarak anlatılan çatışmalı halin yaşanan bölgede travma, stres bozukluğunu arttığı ve ülke ortalamasının iki katına çıkardığı ifade edildi. Raporda, “Bu durum, bireysel düzeyde yalnızlık, öfke, güvensizlik ve toplumsal düzeyde kutuplaşma eğilimlerini artırmaktadır” denildi.
BARIŞ YERİNE ‘TASFİYE’ Mİ AMAÇLANIYOR?
Pek çok ülkenin kendi egemenlik sahasını yeniden inşa etmeye başladığı belirtilen raporda, “Bu süreç, devlet dışı aktörleri ya uyum sağlamaya veya tasfiye olmaya zorlamaktadır” denildi. Raporda, bölgenin ekonomik kalkınmasının artırılması gerektiği, bu durum ile birlikte PKK’ye desteğin de azalacağı savunularak, bu durumun, “Terörle mücadele” kapsamında ele alınması gerektiği ve tamamlayıcı bir unsur olarak ileri sürülmesi dikkat çekti. Raporda Türkiye’nin PYD ve YPG’yi “terör örgütü” olarak tanımladığı ancak başka ülkelerin ise “Özgürlük savaşçısı” olarak gördüğü ayrıca Suriye’deki Kürt güçlerin ABD ile ilişkisinin Türkiye ile ABD ilişkisine zarar verdiği dile getirildi. Raporda, “Müttefikimiz olan bazı devletlerin, Suriye'de PKK'nın bir uzantısı olan YPG'ye alenen silah, mühimmat, eğitim ve finansal destek sağlaması, bu yeni ve endişe verici” denildi.
ANADİLDE EĞİTİM TALEBİ REDDEDİLDİ
Raporda, Türkçe’nin tek resmi dil olmasının asimilasyona yol açmadığı, pek çok ülkede örneği olmasına rağmen çok dilli üniter devlet yapısının çatışma ve bölünmeye yol açacağı illeri sürüldü. Raporda, Kürtçe öğreniminin önünde bir engel olmadığı da ileri sürüldü. Raporda, anadilde eğitimin “Milli birliği” bozacağı ileri sürülerek, anadilde eğitimin kabul edilmez olduğu iddia edildi. Raporda, Kürtlerin anayasal olarak yok sayıldığına dair tezlerin doğruyu yansıtmadığı ileri sürüldü. Raporda, Anayasada yer alan, "Her Türk", "Türk devleti" ve "Türk vatanı" gibi ifadelerin Kürtleri inkar etme ve yok sayma olarak nitelendirilmeyeceği ileri sürüldü.
MHP: KÜRT SORUNU YOKTUR
Komisyonun amacına da dikkat çekilen raporda, komisyonun amacının PKK’nin silahsızlandırılması olduğu belirtildi. Raporda komisyon, “PKK ile bağlı yapılarının hukuk zeminine çekilmesi için yapılması gerekenleri tartıştığı platform” olarak nitelendirildi. Raporda, Kürt sorunun da olmadığı ileri sürülerek, Kürtlerin bazı taleplerinin olduğunu ve bu taleplerinin hepsinin kabul edilmesinden öte konuşulması gerektiği ifade edildi. Raporda, “Sorunun çözümünden ziyade Milli devleti ve cumhuriyetin kurucu kodlarını tartışmaya açmaya dönük olarak devletin temellerini sarsmak isteyen kötü niyetli hain bir arayışın ve siyasi tuzağın tezahürü olarak görürüz. Lozan antlaşması ve 1924 Anayasası öncesini tartışarak süreci sabote etmeye çalışanlara müsamaha gösteremeyiz. Böyle bir tartışmaya hiç kimsenin hakkı yoktur” ifadelerine yer verildi. Raporda, Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan Kürt isyanlarının Kürtlerin isyanı olmadığı ileri sürüldü.
“Terör” olarak nitelendirilen PKK’nin varlığının ortaya çıkışına dikkat çekilen raporda, PKK’nin doğuşunun herhangi bir sorunun neticisi-sonucu olmadığı ileri sürüldü. Raporda, Kürt sorunun varlığı nedeniyle PKK’nin ortaya çıktığı tezi de kabul edilmedi. Anayasa’nın 66’ıncı maddesine dikkat çekilen raporda, maddenin Kürtleri de Türk milletinin bir parça olarak gördüğü, Kürtlerin de ayrı bir hukuk ve siyasi varlığının söz konusu olamayacağı belirtildi.
KÜRT VARLIĞININ ANAYASAL GÜVENCEYE ALINMASI TALEBİNE RED
“Kürtlerin hakları” ya da “Kürtlerin talepleri” şeklindeki kavramsallaştırmanın doğru olmadığı ileri sürülen raporda, “Bu bağlamda olaya bakıldığında ana dille eğitim, anadilde eğitim, ana dilin resmi dillerden biri olarak kabul edilmesi, Kürt kimliğinin anayasal dayanağa kavuşturulması, Kürtlerin anayasada ayrı bir ulusal varlık olarak tanınması vb. tüm talepler bireyler tarafından gündeme getirildiğinde; bireysel ifade özgürlüğü çerçevesinde meşru olarak görülebilir. Fakat bunlara temel hak ve özgürlükler denilemez. Dolayısıyla devletin bunları kabul etmesini beklemek de ne hukuk devletinin ne de gelişmiş demokrasinin bir gereğidir. Raporda, ilgili talepler ile ilgili şu ifadeler yer aldı; Bir terör örgütünün veya herhangi bir siyasal partinin bir etnik kimliğin temsilcisi ve sözcüsü olarak belirli taleplerde bulunması ve bunları temel hak ve özgürlük olarak formüle etmesi kabul edilemez” diye belirtildi.
TEHDİT VE TASFİYE VURGULARI
Raporda, “Türkiye’nin savunma sanayi ve askeri yönden en güçlü dönemini yaşadığı, bu nedenle kır gerillacılığı ile kimsenin Türkiye’den bir şey kopartamayacağı” şeklindeki ifadelere yer verilmesi dikkat çekti. Raporda, Türkiye’nin kurucu kodlarında ve devlet yapılanmasının inşasında bir sorun bulunmadığı, sadece uygulama yanlışlıkları olduğu ileri sürüldü. Raporda, devam eden sürece dikkat çekilerek, “Şimdi yapmaya çalıştığımız, örgütün silahsızlandırılması ve bir daha Türkiye için ‘terör’ ve tedhiş üretmeyecek şekilde tasfiyesi için gerekli olan siyasi ve hukuki zeminin inşasıdır” ifadelerine yer verildi.
‘ÇÖZÜM ARANABİLİR’
Raporda, “Terör” olarak lanse edilen Kürt sorunun çözümü için geçiş hukukun alt yapısının inşa edilmesi gerektiği, bunun için de toplumsal ve siyasal mutabakatın zorunlu olduğunu belirtildi. Raporda, “Anayasal sınırlar dâhilinde, meşru zeminden ayrılmadan, ‘terör’ ve tedhişe başvurmadan her sorun dile getirilebilir ve siyaset kurumu aracılığıyla çözüm aranabilir. Niyetler halis olduğu sürece aklın, tarihin ve bin yıllık kardeşliğin getirdiği bu organik birliktelikle üstesinden gelemeyeceğimiz, çözüme ulaşmayacak hiçbir sorun olmayacaktır” denildi.
Raporda, PKK ve tüm yapıların dağıtılması, silahların teslimi veya imhasının zorunluluk olduğu ifade edildi. Devletin ilgili birimlerinin bu durumu tasdik ve tevsik etmesi gerektiği de ileri sürülen raporda, PKK’nin ve diğer silahlı güçlerin bulunduğu Şengal, Mahmur ve Kandil gibi bölgelerin “Her türlü terör ve tedhiş üretim merkezi olmaktan çıkartılması ve uluslararası hukuka uygun bir şekilde meşru devlet otoritesine teslim edilmesi; Suriye’nin kuzeyinde Türkiye için terör üretme riski taşıyan PYD-YPG yapılanmasının tasfiye edilmesi” ifadelerine yer verildi.
‘SİYASİ FAALİYET YASAĞI GETİRİLMELİ’
Yasal düzenlemelerin yapılabilmesi için silahların bırakılması veya imha edilmesi ve örgütün tamamen dağılması gerektiği belirtilen raporda, ayrıca bu durumların gelişmesi durumunda da örgüt yapılanmasına hukuki meşruiyet kazandıracak bir yolun da izlenmemesi gerektiği ifade edildi. Raporda ayrıca tüm bu hususların gerçekleşmesi sonrasında adli sürecin de işlenmesi gerektiği belirtildi. Raporda, adli süreç sonrası “beraat” kararının da verilmemesi gerektiği, var olan soruşturmaların ise ertelenmesi gerektiği belirtildi. Aynı zamanda bu erteleme hali sırasında kişilerin bir denetime de tabi tutulması istendi. Bunun yanı sıra bu kişiler hakkında “Siyasi faaliyet yasağı” da getirilmesi gerektiği belirtildi.
‘SALIVERMEDEN YARARLANAMAZ’
İnfaz Hukuku’nun yeni baştan yapılması gerektiği de kaydedilen raporda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği kararların da uygulanması gerektiği belirtilerek, “Kararın öznesi olan kişiye dair düşüncelerimiz bu gerçeği değiştiremez” diye kaydedildi. ‘Umut Hakkı’na da dikkat çekilen raporda, “Umut hakkı’, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilen hükümlünün cezaevinde uzun bir süre kaldıktan sonra infazla ilgili yeniden değerlendirilme isteme hakkıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik içtihadına göre, ömür boyu hapis cezasının tamamen mutlak bir biçimde uygulanması yani hükümlünün ölene kadar hapishanede kalması insan onuru ile bağdaşmamaktadır. Bu çerçevede, ‘umut hakkı’ bireyin cezaevinden salıverilmesi olmayıp, infaz koşullarının yeniden gözden geçirilmesi işlemidir. Türkiye'de, idamdan dönüştürülmüş veya doğrudan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmış ‘terör’ suçluları koşullu salıverilmeden faydalanamaz” iddiaları öne sürüldü.
YASAL DÜZENLEMELER ŞARTA BAĞLANDI
Raporda, TMK’de yer alan bazı kanunların kaldırılmadan salıverilme değerlendirilmesinin yapılamayacağı kaydedildi. PKK, PYD ve YPG’nin varlıklarını sonlandırması ve bu halin MİT ve TSK tarafından doğrulanması durumunda yasal düzenlemelerin yapılabileceğine dikkat çekti. Raporda, “Terörsüz Türkiye” vizyonu, askeri başarıların ötesinde, toplumun bütün kesimlerinin katılımını gerektiren çok boyutlu bir dönüşüm projesi olarak okunmalıdır” ifadelerine yer verildi.
Raporda ayrıca sürece yönelik sabotaj girişimlerinin olduğu ve herkesin diline dikkat etmesi gerektiği de vurgulandı.
