Ekolojist Üstün: AKP tipi yapılaşma facia getiriyor

img
İZMİR - Kimliksiz ve mimarisi olmayan AKP tipi kentleşmenin deprem ve sel gibi afetleri faciaya dönüştürdüğüne işaret eden ekolojist Beyza Üstün, "Halkları güvencesiz koşullarda yaşamaya yol veren siyasi projeleri istemiyoruz" dedi.  
 
Ekolojik krizin doğrudan ve dolaylı sonuçları milyonlarca insanın hayatını etkiliyor. Küresel ısınma ile birlikte yaşanan kuraklık, gıda krizi, hava kirliliği gibi unsurlar sağlıksız beslenme ve ölümcül hastalıkları tetiklerden, deprem ve sel gibi “doğal afetler” ise insanların ölümü ve yaşam alanlarının yok olmasına neden oluyor. Son olarak yaşanan Mereş merkezli depremde resmi rakamlara göre, 50 binin üzerinde, Riha ve Semsur'daki selde ise en az 20 yurttaş yaşamını yitirdi. Bu yıkımlar bütün uyarılara rağmen alınmayan önlemlerin yanı sıra doğaya yapılan müdahalelerin sonucu olarak ortaya çıktı. Fay hatlarının geçtiği şehirlerde yapılaşmaya uygun olmayan tarım alanlarının imara açılması binaları yerle bir ederken, yetersiz alt yapı ve uygun olmayan yerlere yapılan alt geçit gibi yapılar sellerin can almasına neden oldu.
 
Devletin yüz yıllık tarihinde ki tekçi anlayış AKP iktidarında kentleşme ve imar alanlarında da kendini gösterirken, birbirine benzeyen meydanları ve yapılarla kentlerin kimlikleri yok edildi. Yandaş müteahhitler eliyle yapılan bina, alt geçit, tünel ve yollar da yaşanan tüm afetlerde bir bir yıkılarak insanlara mezar oldu. Yine Ege'de doğaya yapılan müdahaleler ve yapılaşma Ege'de ormanların bir bir kül olmasına, Karadeniz'de “rutin” hale gelen sellere, Türkiye ve Kurdistan'da hava kirliliği ve ölümlere yol açtı.
 
'SORUMLUSU SİSTEM'
 
Ekolojist Beyza Üstün ile eko-kırımın boyutları, kentleşme ve yaşanan yıkımlar üzerine konuştuk. Artık geri alınamayacak yıkımların yaratıldığı bir süreç yaşandığını ifade eden Üstün, ekolojik krizlerin sonucu yaşanan yıkımların sorumlusunun sistemin ta kendisi olduğunu vurguladı. İktidarın halklara, yaşamın özgürlüğüne değil sermayeye endeksli bir programın içinde olduğunu kaydeden Üstün, "İktidar yaşamı tahakküm altına alan, yok edişe doğru sürükleyen projeleri yasallaştırmak için bütün demokratik unsurları ortadan kaldırdı. Ekoloji örgütlerini, halkın iradesini, parlamentoyu hiçe saydı. Yasaları kendileri için 'yasal' hale getirdi. Sermayenin girdiği her krizden yeni sermaye alanları açarak yollarına devam ettiler" dedi.
 
SUYUN TİCARİLEŞTİRİLMESİ
 
Yaşanan yıkım sürecinin suların ticaretleştirilmesi ile başladığına dikkati çeken Üstün, "Daha öncesinde Kürdistan bölgesinde halkları hegemonya altına almak için güvenlik barajı adı altında devasa barajlar yaptılar. Halkları yerinden ederek, birbirinden ayrıştırarak dönüştürmeye başladılar. Bugün yer altı ve üstünden akan bütün derelerin üzerinde bir beton yapı var ve hepsinin sahibi bir şirket. Dolayısıyla yaşam için temel olan suyun kullanım hakkı sermayeye verildiğinde, doğal sistem kendisini yenileyemez hale geldi. İkincisi suya ihtiyacı olan bütün canlıların suya erişimi imkansız hale geldi. Ayrıca bölgede ve çevresindeki ülkelerde yaşayan halklar suya para ödeyerek erişmeye başladı. Giderek yoksullaşmayı arttırdı. Halklar sağlıksız ortamlarda beslenmeye mahkum edildi" ifadelerini kullandı.
 
'YIKIM TESADÜF DEĞİL'
 
Bütün yıkımın ise tarım alanları, ormanlar ve yaşam alanlarının acele kamulaştırma ya da "üstün kamu yararı" adı altında sermayeye devredilmesi olduğunu belirten Üstün, bundan kaynaklı depremde yaşanan yıkımın tesadüf olmadığını söyledi. Bölgenin yıllardır talan edildiğini dile getiren Üstün, "O bölge talan edilmiş talan edilmiş barajların, yoksulların barınma özgürlüğünde olmayanların konuşlandığı, maden işletmeleri tarafından didik didik edilmiş ve üstelik fay hattının tam üzerinde bir bölge. Bütün bunları görmezden geldiler ve şiddeti arttıracak süreçleri de işlettiler. Bugün halklar daha önce Hasankeyf ve Sur'da olduğu gibi 'doğal afet' diye tarif ettikleri ama aslında bu talan sürecinin sonucu olan depremde hayatlarını kaybederek ödedi" diye belirtti.
 
AKP TİPİ KENTLEŞME
 
Yıkımın sadece ocakları, enerji santralleri ile değil kent kimliği ve belleğini yok ederek de yapıldığını sözlerine ekleyen Üstün, şöyle devam etti: "Bütün sistemi kendilerine göre evirdiler, kent belleğini yok ettiler, kendilerince ruhsuz, kimliksiz beton bloklar ürettiler. Kent bilimciler kentin meydanı ve kurulumunun siyasi iradeyi yansıttığını söyler. Dolayısıyla AKP kendi politikalarını yansıttığı kentler kuruyor. Devasa, kontrol altında tutacağı yapılar yapıyor. Sur'un cezaevine benzemesine bakın. Cezaevi AKP'nin kendi siyasetidir ve onunla övünür. TOKİ'de AKP mimarisidir ve bunlarda mimari, kimlik, kültür yoktur. Dolayısıyla betonlaşan, tekçi ve insan ilişkisini koparan her yapıda AKP görünür."
 
'TAHAMMÜLÜMÜZ KALMADI'
 
Yaşanan yıkımın AKP'nin hiç umurunda olmadığını kaydeden Üstün, AKP ve benzerlerinin tek hedefinin sermayeyi ayakta tutmak olduğunu aktardı. "Niye deprem olduğunda yardıma gidilmedi de kararnamelerle bölgenin dönüşümü için yasa çıkardılar" diyen Üstün, "Bizim hedefimiz ise bu topraklarda yaşamı özgürleştirmek, üçüncü yol siyasetini birlikte örmek. Bu topraklarda savaş, savaş politikalarını, madenlerini, üretimlerini, sermayenin halkları yerinden etmesini istemiyoruz. Biz artık sermayeye altın tepsilerde yaşam alanlarını sunan, halkları güvencesiz koşullarda yaşamaya yol veren siyasi projeleri istemiyoruz. Çünkü deprem, sel ya da yerinden edilen halkların artık tahammülü kalmadı. Sadece bizimle aynı fikirde yol yürüyenler değil bu partilere oy vermiş insanlar da artık bunu söylüyor" diye aktardı.
 
YAŞAMIN YENİDEN KURULUMU
 
Gelinen noktada hep herkesin sorumluluğu olduğuna işaret eden Üstün, "Halklar depremde, dayanışarak yaşamı nasıl örebileceğini gösterdi. Biz hayatı yeniden ve özgür bir şekilde kurabiliriz. Bugün hayatta kalanlar varsa bu halkların dayanışmasının sonucudur. Bunu devlet değil bizler başardık. Zaten bu sistem bunu başaramaz. Dolayısıyla yapabileceğimiz tek şey bu siyaseti dönüştürecek stratejileri örgütlü bir şekilde örmek. Biz kararlı olursak önümüzde bu sistem ve sistemin ürettiği kurumlar geçersiz kalır" diye konuştu.
 
MA / Tolga Güney