AMED - Ekolojist, çiftçi, gazeteci, öğrenci, siyasi parti ve sivil toplum örgütleri bir araya gelerek Amed Ekoloji Meclisi’ni ilan etti.
Amed’de ekolojist, çiftçi, gazeteci, öğrenci, siyasi parti ve sivil toplum örgütleri, Amed Barosu Tahir Elçi Konferans Salonu’nda bir araya gelerek Ekoloji Meclisi’nin kuruluşunu deklere etti. “Bê jiyana ekojîk aşitî pêk nayê” pankartının asıldığı buluşmada ilk olarak konuşan Amed Ekoloji Derneği üyesi Necdet Sezgin, bir araya geliş amaçlarını anlattı.
Divan seçiminin ardından saygı duruşunda bulunuldu. Daha sonra konuşan ekolojist Yıldırım Arslan, meclisin görevleri ve gündemlerini paylaştı. Meclisin ilanının önemine işarete eden Arslan, “Bugün Ortadoğu’da Rönesans’a öncülük ediyoruz. O nedenle teorik çalışmalar artık toplumla buluşmalı” diye belirtti.
MECLİSİN TÜZÜĞÜ OKUNDU
Ardından Amed Ekoloji Meclisi’nin tüzüğü Ekoloji Derneği aktivisti Semra Dağdelen tarafından okunarak, meclisin ilanı yapıldı. Okunan metinde ise şu ifadeler yer aldı: “‘Ekolojik bilinç, temel ideolojik bilinçtir’ şiarıyla çıkılan bu yolda özgür ekolojik yaşama ulaşmak geçmişi ve geleceği, var oluşları tekrar bütünleştirmeyi, döngüye dahil olmayı fakat demokratik ve ekolojik bir dahil olma halini gerektiriyor. Pozitivist tarih biliminin öğretilerinin aksine on binlerce yıl doğayla, yaşamın tüm varlıklarıyla uyumlu bir şekilde ve tahakkümsüz yaşayabilmiş toplum gerçeği net hakikatlerden biri olarak karşımızda duruyor. Milyonlarca yıllık organik evrimle oluşmuş biyolojik birinci doğadan gelişen insan toplumsallaşmasını ifade eden ikinci doğa günümüze kadar olan süreci anlatır. Doğayla ilk ilişkisi birbirine bağlı (simbiyotik) olan, kadın eksenli ahlaki ve politik toplum, bitki ve hayvanla ortak yaşam kültürünü oluşturmuştur. Bunu yaparken kadının doğayla kurduğu ve topluma da yansıttığı ahlaki-politik çizgiyi esas almış, varlıklar üzerinde tahakküm kurmamış ve türlerin ahenkli, dayanışmacı birliği ile toplumsallığını devam ettirmiştir. Hiyerarşi ve tahakkümün gelişmesi; erkeğin kadını ve egemen olanın doğayı iktidar alanı haline getirmesi ve devletli, sınıflı uygarlık düzenine dönüşüm tüm ekosistem ve varlıklar üzerinde felaket boyutuna ulaşan çoklu krizlere yol açmıştır. Endüstriyalizmin aşırı kar hırsının sonucu olan kanserleşen kentler, sera etkisiyle ozon delinmesi, suların ve havanın kirlenmesi, toplumun sağlıklı gıdaya ulaşamaması, türlerin yok olması gibi yıkımlar yaşanan krizleri yalnızca görünen simgeleridir. Görünmeyen asıl tehlike ise ekolojik bir olgu olan toplumla doğa arasındaki ilişkinin uçuruma dönüşmesidir.
EKOLOJİK VE TOPLUMSAL YIKIMLAR
Binlerce yıllık toplumsallaşma alanı olan yurdumuz kadim Mezopotamya coğrafyasında tüm dünyadakine benzer hatta son yıllarda barbarlığa varan ekolojik ve toplumsal yıkımlar yaşanmaktadır. Başta Dicle ve Fırat Nehirleri olmak üzere havzalar üzerine kurulan Baraj ve HES’lerle yaşam alanlarının gasp edilmesi, yaylaların, dağların ve vadilerin vahşi madenciliğin talanına açılması, petrol arama faaliyetlerinin ve GES’lerin yarattığı kirlilik, betona ve asfalta dayalı kentleşme anlayışı, rant odaklı projeler, tarımsal üretimde kimyasal bağımlılığı, ormansızlaştırma ve biyolojik çeşitlilik kaybı ile doğada telafisi imkansız bir yıkım yaşanırken, derinleşen yoksulluk ve toplumsal yabancılaşmayla birlikte, halklar özyönetiminden, dil, kültür ve ahlaki değerlerinden gittikçe uzaklaşmaktadır. Ekolojik krizlerin toplumsal krizlere, toplumsal krizlerin ekolojik krizlere neden olduğu gerçeği mevcut durumda tüm yıkıcılığı ile gün yüzüne çıkmıştır. Bu sürdürülemezliğin gerçekliğiyle krizlerden çıkış arayışı artık ertelenemez bir görev olarak önümüzde durmaktadır.
ÜÇÜNCÜ DOĞAYA ULAŞMA
Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplumsal yapıya yani üçüncü doğa olarak kavramsallaştırılan doğaya ancak birinci ve ikinci doğanın tekrar uyum içinde olmasıyla ulaşabiliriz. Bunun ise çevreci değil radikal toplumsal değişimlerle olabileceğine inanıyoruz. Bu radikal dönüşümü ise en yakınımızdaki varlıkla kurduğumuz ilişkiden başlayarak tüm evrenle kurduğumuz ilişki biçiminin tahakkümsüz, barışçıl ve demokratik yeniden kurulmasıyla gerçekleşebilir. Biyoloji biliminden toplumsal hakikate varan toplumsal ekoloji hiyerarşi ve tahakkümü reddederken ezilenlerin tümüne yönelik devrimci bir politika önermektedir. Doğaya, kadına, işçiye, göçmene, etnik ve dini azınlığa, hayvanlara, çocuğa, tüm ötekilere tahakkümün birlikte uygulandığı gerçekliğini kavratmaktadır. Bu yönüyle de çözümün zihniyet dönüşümü ile radikal toplumsal dönüşümde olduğunu bizlere göstermektedir. Üçüncü doğaya ulaşmanın, var olan tahakküme dayalı tüm toplumsal-ekolojik saldırılara karşı durmanın en büyük yolu; toplumsallığı büyütmek, yerelden başlayarak evrensele doğru tüm özgürlük imkan ve çabalarını örgütlemektir. ‘Özgürlük; bireyin toplumla olan bağında, özellikle komünal yaşamda gerçekleşme imkanı bulur.’ Bu minvalde ekoloji meclisleri, komünlerimiz, önce Kürdistan coğrafyasındaki komün meclislerle sonrasında tüm halklar ve özgürlük hareketleriyle birleşerek gücünü artırabilir.
Yerellerden başlayarak küresel bir krize dönüşen ekolojik tahribatlara, tahribatı yaratan egemen güçlere karşı direniş de yerelden örgütlenmeli ve tüm ekoloji hareketleriyle küresel ölçekte örgütlü hale gelmelidir. Bu açıdan toplumsal ekoloji paradigmasını yaygınlaştırarak, ekolojik topluma erişmek nihai hedefimiz olmalıdır. Yaşadığımız gelişmelerle birlikte tüm yaşam varlıkları için barış ortamı sağlanmadıkça onurlu ve radikal bir barıştan bahsedemeyeceğimizi biliyoruz. Aynı zamanda barış tüm coğrafya ve varlıklar üzerindeki sömürgeci ilişki biçiminin aşılmasıyla, erkek egemen devlet ve sermayenin değil yaşam üzerinde yaşamı ekolojik inşa edenin, halk meclislerinin, doğanın, ağacın, kurdun, kuşun sözünün etkili olduğu demokratik ve ekolojik bir sistemle mümkün olacaktır.
DEMOKRATİK EKOLOJİK TOPLUM İNŞASI
Demokratik ekolojik toplum inşası; doğa ve toplumun binlerce yıllık organik evrimiyle demokratik komünal değerlere dayandırılmalı ve teknolojiyle birleştirilmelidir. Özgürlükçü yerel yönetimci bir toplum yaratmak, yerel işbirliğine dayalı doğrudan demokratik kurumlarla birlikte kapitalizmin tahakkümcü etkisinden kurtulmaya ve aynı zamanda yerel düzeyde şekillenen yurttaşlık bilincine bağlıdır. Doğa ve toplumla kurduğumuz ilişkide hiyerarşik ve tahakkümcü zihniyetin yıkıldığı, doğayla bütünleşip, uyum ahenginin yeniden yakalandığı ve yaşamın tüm bileşenleriyle özgürlüğe doğru aktığı ekolojik bir toplum inşa etmek mümkündür. Komün, bireyin özgürleştiği bir ‘okul’ ise bizlerin de özgürlük okulunun Amed Ekoloji Meclisi olacağı inancı ve heyecanıyla ekolojik ve özgür bir Amed kentine, demokratik komünal ve doğayla bütünleşmiş bir topluma doğru burada ve birlikte Amed Ekoloji Meclisi’nde güçlü bir irade ile ilk adımı atıyoruz.”
Okunan metnin ardından, ekoloji mücadelesini konu alan sinevizyon gösterimi yapıldı. Basına kapalı devam eden buluşmanın sonuç bildirgesi, önümüzdeki saatlerde basınla paylaşılacak.