ANKARA - Cezaevlerinin varlığının tüm topluma tehdit olduğunu kaydeden İHD İnsan Hakları Akademisi Başkanı Hüsnü Öndül, hak ihlalleriyle gündem olan cezaevlerinde hukuka uygun kural ve uygulamaların olması gerektiğini söyledi.
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine her gün yenisi ekleniyor. İnfaz yakmaların arttığı cezaevlerinde, tedavi ve tahliyesi engellenen hasta tutuklular ölüme terk ediliyor. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) raporuna göre, 2021 yılı içinde 7’si infaz ertelemelerinden kısa bir süre sonra olmak üzere en az 59 hasta tutuklu yaşamını yitirdi. 2022 yılında da ölümler durmadı. 30 Ocak’ta, tahliyesine 5 ay kalan Mehmet Hanefi Bilgin (58) Bolu F Tipi Cezaevi’nde, 2 Şubat’ta ise İHD’nin ağır hasta tutuklu listesinde yer ala Turgay Deniz (39) yaşamını yitirdi.
İnfaz yakmaların, tahliye ve tedavilerin engellenmesi durumunun bir işkenceye dönüştüğü cezaevinde yaşanan hak ihlallerini İnsan Hakları Derneği (İHD) İnsan Hakları Akademisi Başkanı Hüsnü Öndül, değerlendirdi. Öndül, Türkiye’de içerde ve dışarda kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının garanti altında olmadığını belirtti.
HUKUKİ GÜVENCE HAKKI
Anayasa’nın 2’inci maddesinde Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunun belirtildiğini aktaran Öndül, “Şikayetlerin temel nedeni hukuk devleti özelliğinden uzaklaşmış uygulamalardır. İnsanlar ister cezaevlerinde olsun, isterse cezaevi dışında olsun hukuki güvence hakkında sahiptir. Tutuklular, hukuk kuralları çerçevesinde suç veya yaptırım gerektiriyorsa adil bir şekilde soruşturulur, incelenir, yasalar ne öngörüyorsa onunla sınırlı yaptırıma tabi tutulurlar. Hukuka uygun kural ve uygulamaların olması gerekir. Bu açıdan Türkiye'de adil yargılanma ve hukuk devleti ilkelerinin uygulanması noktasında ciddi problemler var” dedi.
İNFAZ KORUMA MEMURLARININ TUTANAKLARI
Cezaevlerindeki disiplin hükümlerini ihlal ettiği iddiası veya gerekçesi ile infaz yakma yoluna gidildiğini ifade eden Öndül, bu tespitin yapılması için kişilerin adil bir şekilde İnfaz Hakimliği’nde yargılanması gerektiğini vurguladı. Tutuklunun beyanının esas alınmadığına işaret eden Öndül, İnfaz Koruma Memurlarının tutanakları doğrultusunda disiplin hükümlerinin uygulandığını vurguladı. Öndül, “Şartlı salıverilmesi gereken kişiler, cezaevi disiplin kurullarında değerlendiriliyor ve bu tutanaklar doğrultusunda şartlı tahliyelerinin engellenmesi yönünde rapor düzenleniyor. Bu duruma karşı objektif kriterlerin olması ve bu raporların denetlenebilir olması gerekir. Cezaevlerinde sivil toplumun denetimi yok, Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulan cezaevlerini izleme kurulları da işlevsiz” ifadelerini kullandı.
CEZASIZLIK POLİTİKASI
Toplumun cezaevleriyle denetim altında tutulmak istendiğine işaret eden Öndül, Türkiye'de çok uzun dönemdir politik-muhalif kimlikli kesimlere farklı muamelelerin uygulandığını hatırlattı. Öndül, “Özelikle 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünün bastırılmasından sonra kötü muamelenin şiddeti yoğunlaştı. Politik eğilimli insanlara ayrıca cezaevlerinde kötü, onur kırıcı muammerlerin yapıldığına dair şikayetler var. Yasayı uygulayan görevlilerin aykırı davranışlarının etkin bir şekilde soruşturulmaması, cezasızlık politikalarının sürdürülmesi ve işkence mahkum edilmiyor. Cezasızlık zırhıyla kimsenin donatılmaması gerekiyor. Aksine yaptırımların olması gerekiyor, ancak Türkiye'de işkence, yargısız infaz ve cezaevlerinde insanları öldürenler soruşturulmuyor, soruşturulsa da dava açılmıyor, dava açılsa cezalandırılmıyor. Türkiye'de içerde ve dışarda kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı garanti altında değil” dedi.
‘CEZAEVLERİ DENETLENEBİLİR OLMALI’
İnsanlar keyfi bir şekilde gözaltına alınabildiğini belirten Öndül, masumiyet karinesine sahip bir varlık olarak görülmediğini söyledi. Öndül, “Herkes hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı oluncaya kadar masum sayılır. Polisin, Jandarmanın gözaltına aldığı veya işlem yaptığı herkes ya medya tarafından ya da yargı makamları tarafından suçlu olarak görülüyor. Türkiye'de keyfi tutuklama var. Cezaevinde insanların özgürlük ve güvenlik hakları ihlal ediliyor. Türkiye, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’ne (CPT) üyedir. Bu nedenle komiteler tarafından denetlenebilir olması gerekiyor. İşkenceyi önleme komitelerinin görevleri TİHEK’e verilmiş ama TİHEK sivil alanların denetlenmesine açık değil. Tamamen yürütme tarafından oluşturulmuş bir kurum. Bu bakımdan sivil toplum tarafından ya da karma heyetler tarafından cezaevlerinin incelenmesi çok önemli. Aykırılıklar konusunda yargısal süreçlerin işlemesi çok önemli. Bunlar yapılmadığı takdirde ihlaller sistematik olarak devam edecek demektir. Yani tesadüfen işkence yapılmamış olacak. Bilerek ve kasıtlı olarak yapılmış olacak” ifadelerini kullandı.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun (TİHEK) tarafından cezaevlerindeki uygulamalara dair açıklanan raporların da olmadığını söyleyen Öndül, “Eskiden Meclis bünyesinde İnsan Hakları İnceleme Komisyonu tarafından cezaevleri izlenir, incelenir ve raporlar yayınlanırdı. Yıllardır ne Meclis tarafından ne de cezaevleri izleme kurulları, cezaevlerini izlemiyor. Burada bir denetimsizlik söz konusu” dedi.
DEVLETİN SORUMLULUĞU
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) göre insan haklarının korunma sorumluluğunun esas olarak devletlere ait olduğunu söyleyen Öndül, devletin negatif ve pozitif sorumluluklarından şöyle bahsetti: “İşkence yapmayacak, onunla birlikte hareket eden kimseyi öldürmeyecek, yaşam hakkından kimseyi mahrum etmeyecek. Bunlar devletlerin bizzat kendi memurlarıyla yapmaması gereken şeyler. Pozitif yükümlülük ise önlem alma yükümlülüğüdür. Şu anda cezaevlerinde insanlar ölüyor. Varsayalım ki kamu görevlileri, jandarma veya infaz memurları öldürmedi, hastalıktan dolayı öldü, öyle diyorlar. Bu tür ölümler pozitif yükümlülük ihlalidir. Hasta tutuklular, şikayetlerine rağmen hastaneye götürülmüyor, teşhis olmasına rağmen ilaçları verilmiyor. Cezaevinde kalamayacağına dair üniversite hastanelerinin verdiği raporlara rağmen bağımsız ve tarafsız olmayan ATK ‘cezaevinde kalabilir’ raporu veriyor. Burada devlet önlem alma yükümlülüğünü yerine getirmiyor.”
‘CEZAVLERİNDE 300 TUTUKLU VAR’
Cezaevlerinin varlığının tüm topluma tehdit olduğunu kaydeden Öndül, “İnsanları kapatarak cezalandırma son 300 yılın üründür. AKP iktidara geldiğinde tutuklu sayısı 50-60 bin gibi bir rakamdı, şimdi cezaevlerinde 300 bin kişi var. Bu şekilde bütün olarak toplumu denetim altına almış, topluma korku salmış oluyor. Demokratik hukuk devleti ilkelerine uygun anayasal ve yasal düzenlemenin yapılması gerekiyor, uygulamaların da bu yönde olması gerekiyor” dedi.