İZMİR - Savaşların yarattığı tahribatın canlı yaşamını büyük oranda etkilediğini kaydeden ekolojist Agit Özdemir, "Toplumsal ve ekolojik adalet yan yana gelmeli" dedi.
Dünyanın birçok yerinde yaşanan savaşlar büyük ekolojik tahribatlar yarattı. Savaşlarda yaşam alanları yok edilirken aynı zamanda biyo çeşitlilik zarar görüyor. Birleşmiş Milletler'e (BM) göre ekolojik tahribatın yüzde 35'i savaşlardan ve silahlanmadan kaynaklanıyor. Yine BM verilene göre son 60 yılda biyo çeşitliliğin zengin olduğu alanların yüzde 60 ile 75'i yok edildi. Ekolojik tahribatlar savaş öncesi dönemlerde, savaş sürecinde ve savaş sonrası yaşanan ateşkes dönemlerinde farklı boyutlarda olduğu görülüyor.
Kürdistan'da yıllardır süren savaşta birçok gölgede kurulan güvenlik barajları, karakol ve yol yapımları, çatışmalar büyük doğa tahribatlarına yol açtı. Büyük bir ormansızlaştırma politikasının yürütüldüğü Gabar Dağı'nda 2018-2022 yılları arasında 2 bin 730 hektarlık ormanlık alan yok edildi.
Yine benzer şekilde Suriye, Filistin, Ukrayna, Afrika gibi birçok yerde çatışmalar sırasında doğa hedef alındı. Ayrıca dünyanın en büyük ordularının karbon ayak izi, birçok orta ölçekli ülkenin toplam emisyonlarını aşacak düzeyde ve ABD ordusu da bu orduların başında geliyor.
Ekolojik tahribatın en fazla meydana geldiği dönemlerden biri de savaş sonrası çatışmasızlık ve barış müzakereleri döneminde yaşanıyor. Kolombiya'da hükümet ve FARC arasında yıllar boyunca yaşanan savaşın ardından 2016'da barış anlaşması imzalandı. Ancak anlaşma sonrası ekolojik tahribat büyüyerek devam etti. Savaş sürecinde büyük bir ormansızlaştırma politikasının yaşandığı Kolombiya'da imzalanan barış anlaşmasında çatışma bölgelerindeki mayınların temizlenmesi ve ekosistemin restorasyonu çalışmaları taahhütleri yer aldı. Ancak 2017 yılında bir önceki yıla oranla ormansızlaştırma yüzde 23 oranında arttı. Anlaşma sonrası 291 bin hektar ormanlık alan yok edildi. Anlaşma sonrası büyükbaş hayvancılık için orman yakma, yasa dışı ağaç kesme, altın madenciliği ve koka ekimi hız kazandı. Ayrıca ekolojistler için Kolombiya tehlikeli bir yer olmaya başladı. Sadece 2020 yılında dünyada öldürülen ekoloji ve yaşam savunucularının üçte birine yakını yani yaklaşık 65 kişi Kolombiya’da hayatını kaybetti.
KÜRDİSTAN'DA TAHRİBAT HIZ KAZANDI
Doğa tahribatının en çok yaşandığı bölgelerden biri de Kürdistan. 2013-2015'te yaşanan diyalog sürecinde Kürdistan'da maden arama faaliyetlerinde ciddi artış yaşandığı görüldü. Amed Barosu'nun 2024 yılında hazırladığı rapora göre, son yıllarda kentte 200'ün üzerinde petrol kuyusu açıldı ve bu faaliyetler sonucunda yaklaşık 35 bin hektarlık tarım ve mera arazisi zarar gördü. Yine biyo çeşitlilik, kültürel miras ve su varlıkları açısından zengin olan Cudi Dağı da maden faaliyetlerinin kıskacı altında. Toplam 8 baraj ve 23 sulama tesisinden oluşan Silvan Baraj Projesi tamamlandığında 175 kilometre karelik bir alanın su altında kalacağı, yaklaşık 15 köyün tümüyle ve 30’dan fazlasının kısmen sulara gömüleceği hesaplanıyor.
'SAVAŞLAR EKOLOJİK YIKIM GETİRİYOR'
Mezopotamya Ekoloji Hareketi üyesi ekolojist Agit Özdemir, doğanın savaş anında “yok edilmesi gereken unsur” olarak görüldüğünü söyledi. Dünyadaki yer altı kaynaklarından dolayı da savaşların çıktığına dikkat çeken Özdemir, "Dünyada savaşın stratejileri değişti, bilim insanları da bunu söylüyor. Hardt ve Negri, artık savaşlarda sadece 'düşmanın' kendisine odaklanılmıyor, 'düşmanın' beslendiği fiziki çevrenin hedeflendiği ve ekolojik tahribatın yeni bir strateji olduğunu söylüyorlar. Bugün baktığımız zaman Kürdistan, Ukrayna, Filistin ve dünyanın diğer yerlerindeki savaşlarda değişen stratejide doğa savaşın bir unsuru haline geliyor. Savaşlar ekolojik yıkım getiriyor. Mesela bir F16 bombasının patlama sırasında binlerce derecelik bir sıcaklık açığa çıkıyor ve bu patlamanın yaşandığı yerdeki toprağın kendisini yenilemesi için bilim insanları tarafından 100 ile 3 bin yıl arasında bir oran biçiliyor. Yine Irak'ın Felluce bölgesine yapılan saldırıda atılan bombaların Hiroşima'ya atılan bombadan daha fazla etkisi oldu. Biz sadece atom bombasını konuşuyoruz ama Irak'ın yaptığı bombalamalar beraberinde çok büyük bir yıkımı getirdi" dedi.
MÜZAKERELERDE EKOLOJİ GÖRÜLMEDİ
Dünyada başlayan barış müzakereleri süreçlerinde doğanın hep tali bir konu olarak değerlendirildiğine dikkat çeken Özdemir, ekolojinin bu süreçlerde görünmediğini söyledi. Özdemir, "Kolombiya'daki süreçte bu konuda kısmen maddeler bulunsa da bu maddelerin devlet tarafından uygulanmaması ve bunu sahiplenmemesinden kaynaklı bugün orada çok büyük bir tahribat yaşanıyor. Orada bugünkü ormansızlaştırma oranının anlaşmanın imzalandığı 2016'daki ormansızlaştırma oranından yüzde 30 fazla olduğunu görülüyor. Kolombiya'da da Kürdistan'daki savaşta olduğu gibi çok büyük bir ormansızlaştırma ve madencilik faaliyeti var. Yani dünyadaki silahların susmasından sonra başlayan süreçlerden sonra doğadaki tahribatın arttığını görüyoruz. Savaş süreçlerinde bombalarla, patlamalarla, orman yangıları ile yaşanan tahribat bu sefer maden ve baraj projeleriyle, paramiliter güçler eliyle katbekat artıyor. Kürdistan'da bir önceki süreçte 2013-2015 yılları arasında İnsan Hakları Derneği (İHD) başta olmak üzere bölgedeki kurumların hazırladığı raporlara göre ekolojik tahribatların arttığı görülüyor. Bu ekolojik tahribat sadece savaşla bağlantılı değil aynı zamanda sermaye ile de bağlantılı. 2013-2015 yılları arasında yoğun bir karakol, kalekol, güvenlik yolları yapımı gerçekleştirildi, bunların yapımı için çok fazla alan tıraşlandı. O dönemde güvenlik barajlarının yapımı hızlandırıldı. O dönem Dersim'de binleri bulan maden ruhsatlarının verildiğini gördük, yine uluslararası şirketlerin Silvan'da petrol sondaj çalışmaları oldu” diye belirtti.
'TOPLUMSAL VE EKOLOJİK ADALET YAN YANA GELMELİ'
Özdemir, "Maden faaliyetlerinin ruhsatlandırılması yıllar önce yapılmış durumda. Yani bir hazırlığın yapıldığını görüyoruz. Diyarbakır'da Hesandin yaylasındaki madencilik faaliyetinin aslında 2017 yılında alınan bir ruhsat sonucu faaliyete geçti. Bir önceki sürecin tecrübesi ve şu anda da devam eden süreçte ekolojik tahribatların verisine baktığımız zaman önümüzdeki süreçlerde ekolojik tahribatların katbekat artacağını biliyoruz. Ekolojik tahribatlara karşı ekolojik mücadele çözümsüz değil. Kürdistan'daki ekoloji mücadelesi yeni başlamadı. Bunun kökleri çok geçmişe gidiyor. Devletin baskılarına rağmen ekoloji mücadelemiz hiçbir zaman bitmedi. Hasankeyf'te, Dersim'de ve diğer yerlerde madenlere karşı ettiğimiz mücadelede elde ettiğimiz deneyimler daha büyük bir ekolojik mücadele ortaya çıkarmamız gerektiğini ortaya çıkardı. Sermayeye ve devletin güvenlikçi politikalarına karşı mücadelemiz daha da artacak. Aynı şekilde mücadelemiz sadece karşı koyuşla kalmayacak aynı zamanda ekolojik yaşamın nasıl olacağına dair de pratikler gerçekleştireceğiz. Dünya deneyimlerinden de gördüğümüz üzere eğer toplumsal adalet ile ekolojik adaleti bu süreçte yan yana getiremezsek bu sürecin kırılgan olacağını söyleyebiliriz" diye konuştu.
MA / Uğurcan Boztaş




