İranlı Prof. Dr. Mansuran: Öcalan'ın paradigması yeni bir çağın başlangıcıdır

img
WAN - Abdullah Öcalan'ın paradigmasının yalnızca teorik değil, pratik bir yaşamın temelini oluşturduğunu belirten İranlı Prof. Dr. Abbas Mansuran, "Abdullah Öcalan'ın paradigması, insanlığın özgürlük yolculuğunda yeni bir çağın başlangıcıdır" dedi.  
 
İnsanlığın, inşa ettiği düşünsel ve yönetsel sistemlerin süregelen krizleri, günümüzde de yeni bir kriz ile karşı karşıya. Kapitalizmin getirdiği ulus-devletin "kolonyal" niteliği, onu besleyen liberal düşünce yapısı ve ona alternatif olarak sunulan reel sosyalizmin krizi aşmanın düşünsel ve yönetsel becerilerden yoksun olduğu, yaşanan deneyimler gösterdi. Günümüzde anlam üretimini "anlamsızlaştırma" üzerine kurarak pesimist bir dünya tasavvuru sunan post-modernizm de alternatifi olarak çıktığı modernizmin izbelerinde varlığını sürdürmeden öteye gidemedi. 
 
Modernizmin epistemolojik, ontolojik kuramlarına ve yönetsel modellerine toplumsal alternatif arayışları teorik çerçeveyi aşamayan bir noktada konumlanırken, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın geliştirdiği paradigma, alternatif arayışında olan birçok akademisyenin dikkatini çekiyor. Abdullah Öcalan'ın "demokratik konfederalizm" olarak kavramlaştırdığı paradigması gün geçtikçe daha geniş kesimler tarafından krizli sistemin alternatifi olarak kabul görüyor. 
 
Abdullah Öcalan'ın paradigması hakkında okumalar yapan Rojava Üniversitesi Danışmanı İranlı Prof. Dr. Abbas Mansuran Abdullah Öcalan'ın paradigmasına ilişkin Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtladı. 
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın düşünsel gelişim sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Onun Marksist geçmişten demokratik konfederalizme evrilen felsefesi, Ortadoğu bağlamında nasıl yorumlanabilir?
 
Bu çok önemli bir sorudur; zira Abdullah Öcalan'ın düşünsel gelişimi yalnızca Kürt hareketinin ve Kürdistan meselesinin siyasi seyrini değil, aynı zamanda Ortadoğu için alternatif bir kuramsal ufku da dönüştürmüştür. Şiarsal ve mitsel düzeyi aşıp daha derine indiğimizde, küresel güney bağlamında 21'inci Yüzyıl'ın en köklü düşünsel dönüşümlerinden biriyle karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Bu süreç, düşünce ile eylem arasındaki canlı bağ içinde, yaşam alanlarında, yönetilenlerin arasında ve devrimci deneyimin sürekli yeniden düşünülmesiyle biçimlenmiştir. Öcalan, 20'nci Yüzyıl'ın Rusya ve Çin merkezli ideolojik kalıplarından uzaklaşarak ideolojiden felsefeye yönelmiştir. Rus merkezli Marksizm–Leninizm ile onun Stalinist ve Maoist türevlerinin dogmatik, otoriter bir sisteme dönüşmesini eleştirmiş ve insanın özgürleşmesinin devletin ele geçirilmesinde değil, devletin ortadan kaldırılmasında yattığını kavramıştır. Kendi yaşamsal deneyimlerinden ve çağdaş toplumsal filozofların eserlerinden geçerek, özgürlüğün ancak aşağıdan, toplumun dokusu içinde inşa edilebileceği sonucuna varmıştır. İmralı Cezaevi yıllarında Öcalan'ın düşüncesi yeni bir evreye girmiştir. Marks, Engels ve Paris Komünü mirasıyla eleştirel bir diyalog kurarak "devletsiz toplum" kavramını yeniden yorumlamış ve Demokratik Uygarlık Manifestosu'nu inşa etmiştir. Ona göre ulus-devlet ister milliyetçi ister devletçi-sosyalist biçiminde olsun nihayetinde tahakkümün ve sınıfların yeniden üretiminden başka bir şeye hizmet etmez. Onun alternatifi olan demokratik konfederalizm, yerel meclisler, komünal ekonomi, halkların bir arada yaşaması ve kadın özgürlüğü üzerine kuruludur. Bu geçişte, "Kürt milleti" kavramı yerini "demokratik millet" anlayışına bırakmıştır. Etnisite, din ve cinsiyetin tahakküm sınırları oluşturmadığı, aksine birlikte yaşamın unsurları olduğu bir toplum tasavvuru. Kadın özgürlüğü, özgürleşmenin ontolojik eksenine dönüşmüş ve bu anlayıştan "Jin, jiyan, azadî" felsefesi doğmuştur. İmralı'dan yükselen bu kavram, 2022 İran ayaklanmasında yankı bulmuştur. Öcalan, erkek egemenliği biçimindeki patriyarkayı "tarihin ilk sömürgeciliği" olarak tanımlar ve kadın devrimini toplumun yeniden inşasının temel koşulu olarak görür. Yüzyılın başından itibaren, dini despotizm, otoriter milliyetçilik ve küresel sermaye müdahaleleriyle kuşatılmış Ortadoğu'da Öcalan'ın felsefesi yeni bir ufuk açmıştır. Kutsal ulus-devletin, sermayenin ve mülkiyet–erkek tahakkümünün olmadığı bir dünya. Bu bağlamda "Jineoloji" kavramı doğmuştur. Jineoloji; kadın, toplum ve doğanın özgürleşmesi için bir özgür yaşam bilgisi. Böylece Kürt hareketi, Öcalan'ın öncülüğünde ulusal bir mesele olmaktan çıkarak yeni bir siyasal yaşam modeline dönüşmüştür. Rojava ve Şengal'de kadın ve erkeklerin, farklı halklardan birlikte yönettikleri yerel meclisler, etnik sınırların ötesinde bir birlikte yaşam örneği oluşturmuştur. Türkiye'de bu düşünce egemen milliyetçiliğin ve şovenizmin eleştirisini derinleştirirken Arap dünyasında yerel demokrasiye bir alternatif sunmuş, İran'da ise Jin, jiyan, azadî hareketinde özgürlük ve özyönetimin dili haline gelmiştir. Bu düşünceden doğan politik kültür üç temele dayanır: Meclis ve komün temelli özyönetim, kadın-erkek eşitliği, halkların birlikte yaşamı. Devletlerin hala kutsal ve erkek egemen olduğu bir Ortadoğu'da bu kültür artık uzak bir ütopya değil, toprağın içinde filizlenen somut bir gerçekliktir. Öcalan'ın bakışında patriyarka tarihin ilk sömürgeciliğidir. Toplumsal yeniden doğuş, kadın devrimi olmadan mümkün değildir.
 
Abdullah Öcalan'ın özellikle 1990'dan sonra kaleme aldığı savunmaları sizce hangi ideolojik dönüşümün göstergesidir? Bu dönüşümün teorik temellerini nasıl açıklarsınız? 
 
 
Abdullah Öcalan'ın düşüncesinde demokratik konfederalizm, soyut bir ütopya değil; tarihsel ve pratik bir zorunluluktur. Devlet merkezli, erkek egemen ve sermaye odaklı bir dünyada özgür yaşamın modeli olarak ortaya konur.
 
Abdullah Öcalan'ın düşüncesinde demokratik konfederalizm, soyut bir ütopya değil; tarihsel ve pratik bir zorunluluktur. Devlet merkezli, erkek egemen ve sermaye odaklı bir dünyada özgür yaşamın modeli olarak ortaya konur. Bu modelin gerçekleşebilmesi, yukarıdan değil, aşağıdan komünden ve mahallenin toplumsal dokusundan başlamasına bağlıdır. Temelinde toplumsal etik ve toplumsal sözleşme yatar; cinsiyet eşitliği ise bu toplumun meşruiyet ölçütüdür. Çok uluslu ve çok dinli topraklarda bu model, tarihsel olarak merkez ile çevre arasındaki derin uçurumu yatay bir meclisler ağına dönüştürme potansiyeline sahiptir. Böylece güç, rekabete değil, dayanışma ve işbirliğine dayanır. Bu düzende meşruiyet, ayet, silah, işkence, zindan veya merkezi otoriteden değil; doğrudan toplumsal katılımdan doğar. Bu yapının temel birimi komündür: güvenlik, ekonomi, eğitim ve ortak yaşamı kendi içinden örgütleyen gönüllü bir topluluk. Rekabetçi piyasanın yerine katılımcı ve kendine yeterli bir ekonomi geçer; kararlar ise yukarıdan değil, yerel meclisler aracılığıyla ve kadın–erkek eşbaşkanlık ilkesi temelinde alınır. Öcalan'ın dünya görüşünde kadın özgürlüğü, toplum özgürlüğünün ölçütüdür. Bu nedenle kadınların bağımsız örgütlenmeleri, örneğin Kongra Star ve YPJ ikincil bir unsur değil, yeni bir insanlık uygarlığının asli sütunlarıdır. Bu örgütlenmeler, insanlığın bilinçli bir aşamaya sıçramasını temsil eder. Kongra Star, bu bakış açısının somut bir örneğidir: Kadınların politik, ekonomik ve eğitsel alanda örgütlenmesini hedefleyen, karma yapılar üzerinde denetim ve eleştiri işlevi gören ve patriyarkanın yeniden üretimine karşı kadınların özyönetimini koruyan çok katmanlı bir konfederal kadın ağı. YPJ, Öcalan'ın kadınların savunma gücü üzerine geliştirdiği felsefenin ifadesidir. Ona göre özgür bir toplum, ancak kadınların bağımsız savunma gücüne sahip olduğu koşulda sürdürülebilir. Çünkü tarih boyunca tahakkümün geri dönüşü çoğunlukla askeri kurum aracılığıyla gerçekleşmiştir. Bu nedenle gelecekte QSD'nin federal veya demokratik bir ordu yapısına dahil olması durumunda dahi, kadın kurumlarının politik, eğitimsel ve örgütsel özerkliği korunmalıdır. Bu özerklik bir ayrıcalık değil, insanlık uygarlığının varlık koşuludur. Zira onsuz, toplum yeniden devlet-merkezli, erkek-egemen, mülkiyetçi ve çok katmanlı bir istibdat sistemine geri döner. Bu felsefenin merkezinde yeni bir bilgi disiplini yer alır. Jineoloji, yani özgür yaşam bilgisi. Jineoloji, bilgisini kadından başlatan bir bilimdir. Toplum, etik ve özgürlüğü yeniden tanımlar. Modern dünyada bilgi, sınıfsal ve erkek egemen güçlerin mülkiyetine dönüşmüştür. Jineoloji ise bilgiyi yeniden özgürleştirmenin, bilinci yeniden topluma ve yaşama bağlamanın aracıdır. Kadın-merkezli, doğa merkezli ve vicdan merkezli bir bilgi. Bu vicdan, davranışın bilinçli ve toplumsal yasası anlamında nomos kazanır. Ancak bu nomos antik Yunan'daki gibi iktidarın ve dinin zoruyla dayatılmaz, toplumsal bilinç aracılığıyla içselleştirilir. Öcalan, Jineoloji'yi akademik bir disiplin değil, toplumsal özgürleşmenin bilimi olarak görür. İnsanın doğa, aşk ve toplumsal vicdanla ilişkisini yeniden kurmanın bilgisi. Bu bilim, Kürdistan'da, özellikle Kongra Star ve YPJ içinde kadınların eğitimi ve örgütlenmesinde somut biçimde uygulanmış, yeni bir siyasal kültürün kurucu öğesi haline gelmiştir. Ortadoğu'da hiçbir toplumsal deneyimde kadınların rolü bu denli yapısal ve uygarlık kurucu olmamıştır. Rojava deneyimi, kadın özgürlüğünün özgür bir toplumun koşulu olduğunu göstermiştir. Köy meclislerinden kantonlara kadar tüm kurumsal düzeylerde eşbaşkanlık ilkesi zorunludur. Hiçbir karar kadın ve erkek eş onayı olmadan meşru değildir. Bu deneyim, yalnızca Öcalan'ın düşüncesinin somutlaşması değil, aynı zamanda kadın özgürlüğü, toplumsal adalet ve meclis temelli özyönetimi temel alan yeni bir uygarlığın başlangıç noktasıdır.
 
Abdullah Öcalan'ın ortaya koyduğu demokratik konfederalizm modeli sizce Ortadoğu toplumları için uygulanabilir bir alternatif midir? Bu modelin İran gibi çok etnisiteli ve çok mezhepli yapılar üzerinde olası etkileri nelerdir? Kadın özgürlüğü meselesi Abdullah Öcalan'ın paradigmasında merkezi bir yer tutuyor. Bu yaklaşımını Ortadoğu'daki geleneksel ataerkil yapılarla nasıl ilişkilendiriyorsunuz? 
 
Abdullah Öcalan'ın düşünceleri, yalnızca Kürt hareketini değil, tüm Ortadoğu'nun siyasal bilinç haritasını derinden sarsmıştır. Bu sarsıntı, klasik devrimci paradigmalardan post-devletçi ve ahlaki–politik bir toplum anlayışına geçişin tarihsel ifadesidir. Artık mesele, iktidarı ele geçirmek değil, iktidarın mantığını aşmak meselesidir. Yüzyılın devrimci deneyimleri, Sovyetler, Çin, Küba, hatta İran Devrimi devleti yıkarak özgürlüğe ulaşacaklarını düşündüler. Fakat çoğu, yeni biçimlerdeki iktidar yapılarının yeniden üretimiyle sonuçlandı. Bu bağlamda Öcalan'ın yaklaşımı, devrim kavramına ontolojik bir dönüş getirdi. Devrim, iktidarın ele geçirilmesi değil, toplumun ahlaki–politik özünün yeniden inşasıdır. Bu dönüşüm, yalnızca teorik değil, pratik ve kültürel bir devrimdir. Kadınların, halk meclislerinin, yerel komünlerin yükselişi bu felsefenin canlı örnekleridir. Artık devrim, tek bir sınıfın değil; kadınların, halkların, doğanın ve emeğin ortak özgürleşmesinin adıdır. Öcalan, modern çağın en tehlikeli ideolojik formunu ulus-devlet olarak tanımlar. Çünkü ulus-devlet, yalnızca sınır çizen bir siyasi form değildir, aynı zamanda toplumsal bilinci kolonyal bir biçimde biçimlendiren, kimlikleri ve yaşam biçimlerini tekleştiren bir zihinsel rejimdir. Bu zihinsel kolonizasyon süreci, toplumun etik ve politik doğasını öldürür. Halk, devletin ideolojik kurgusuna tabi kılınır. Yurttaş, canlı bir politik özne olmaktan çıkıp pasif bir itaat figürüne dönüşür. Bu nedenle Öcalan, özgürlük kavramını yeniden tanımlar. "Özgürlük, devletin denetiminden kurtulmuş toplumun yeniden inşasıdır" der. Bu inşa süreci, yalnızca politik bir eylem değil, aynı zamanda bir kültürel ve epistemolojik kopuştur. Modernitenin pozitivist bilgi biçimi, doğayı ve kadını nesneleştirerek insanı yalnızlaştırmıştır. Öcalan'ın Demokratik Uygarlık Manifestosu, bu bilgi biçimine karşı yaşam merkezli bir bilgi sistemi önerir. Öcalan'ın felsefesinde enternasyonalizm, ulus-devletlerin ötesinde bir yaşam etiği olarak tanımlanır. Artık dayanışma, yalnızca siyasi örgütlenme biçimi değil, ahlaki bir sorumluluk haline gelir. Bu anlayış, klasik Marksist enternasyonalizmin ekonomik determinizmini aşar. Enternasyonalizmi insanlığın vicdan dayanışması olarak yeniden yorumlar. Bu nedenle Rojava'daki devrim, Latin Amerika'dan Avrupa'ya, İran'dan Hindistan'a kadar birçok özgürlük hareketiyle etik bir rezonans yaratmıştır. Öcalan'ın fikirleri, İran'da "Kadın, yaşam, özgürlük" sloganının teorik omurgasını oluşturmuş, Irak'ta Êzidî kadınların özyönetim örgütlenmelerine ilham vermiş, Türkiye'de ekolojik belediyecilik ve kadın eşit temsiliyeti pratiklerine yol açmıştır. Bu etkiler, klasik anlamda bir politik yayılma değil, düşünsel bir yankıdır. Çünkü demokratik konfederalizm, merkezi bir ideoloji değil, farklı halkların kendi özgün tarihsel bağlamlarında yeniden ürettikleri çoğulcu bir paradigmadır. Abdullah Öcalan'ın düşüncesi, ne klasik bir Marksizm, ne Batılı bir liberalizm, ne de salt bir Kürt ulusalcılığıdır. O, modernitenin üçlü tahakküm sistemine devlet, erkeklik ve sermaye karşı ontolojik bir özgürlük felsefesi önermektedir. Bu nedenle onun paradigması, sadece Kürt halkı için değil, 21'nci Yüzyıl insanlığının özgürlük arayışı için evrensel bir anlam taşır. Bu düşünce, Ortadoğu'nun yüzyıllardır bastırılmış özgürlük damarını yeniden canlandırmış yeni bir siyasal kültürün, yani demokratik modernitenin tohumlarını ekmiştir.
 
Abdullah Öcalan'ın düşüncesi küresel sistem ve insanlık açısından anlamı nedir?
 
Abdullah Öcalan'ın paradigması, insanlığın özgürlük yolculuğunda yeni bir çağın başlangıcıdır. Bu çağ, ne ulus-devletlerin çağını, ne kapitalist modernitenin, ne de erkek egemenliğinin çağını temsil eder. Bu çağ, kadınların, toplumların, doğanın ve
vicdanın çağının habercisidir.
 
Abdullah Öcalan'ın İmralı'daki düşünsel üretimi, yalnızca bir mahkûmun savunma metinleri değil; insanlığın özgürlük bilincinin yeniden doğuş metinleridir. Onun 1999'dan itibaren kaleme aldığı savunmalar, günümüz dünyasında hakim olan kapitalist modernitenin kriziyle yüzleşen bir çağrıdır. İnsanın, doğanın ve toplumun yeniden özneleşmesi çağrısı. Bu düşünce, küresel sistemin yalnızca ekonomik değil, ahlaki ve varoluşsal bir çöküş içinde olduğunu tespit eder. Kapitalizm, artık bir üretim tarzından ziyade, bir yaşam biçimi hâline gelmiştir. Tüketime, rekabete, narsisizme ve yabancılaşmaya dayanan bir yaşam biçimi. Bu durum, insanın kendisine, doğaya ve diğer insanlara karşı yabancılaşmasının en uç noktasını temsil eder. Öcalan, bu yabancılaşmayı "kapitalist modernitenin tanrısız dini" olarak nitelendirir. Çünkü kapitalizm, tanrıya değil, sonsuz büyüme mitine iman eder. Fakat bu büyüme, doğayı ve toplumu yok ederek ilerler. Bu nedenle, özgürlük mücadelesi artık yalnızca politik bir mesele değil; varoluşun yeniden anlamlandırılması meselesidir. Bu nedenle onun düşüncesi, Batı modernitesinin birey-toplum-devlet üçgenine karşı, birey-toplum-doğa üçgenini önerir. Bu, yalnızca politik bir yeniden inşa değil; ontolojik bir devrimdir. Abdullah Öcalan'ın paradigması, insanlığın özgürlük yolculuğunda yeni bir çağın başlangıcıdır. Bu çağ, ne ulus-devletlerin çağını, ne kapitalist modernitenin, ne de erkek egemenliğinin çağını temsil eder. Bu çağ, kadınların, toplumların, doğanın ve vicdanın çağının habercisidir.
 
Bugünkü Suriye ve Irak'ta ki özerk yapılanmalar, Abdullah Öcalan'ın fikirlerinin bir pratiği. Sizce bu ne ölçüde başarılı? 
 
Kuzey ve Doğu Suriye kantonlarında sosyal eşitlik; Kürtler, Araplar, Asuriler, Êzidiler ve Türkmenler arasında sağlandı. Çok dilli eğitim (Kürtçe, Arapça, Süryanice) ve azınlıkların konseylerde eşit katılımı, Suriye tarihindeki benzersiz bir adımdı. Rojava, 2012'den itibaren çok yönlü bir kuşatma altında kaldı. Buna rağmen YPG/YPJ yalnızca bölgeyi savunmakla kalmadı, aynı zamanda Suriye ve ötesinde IŞİD'in yenilmesinde belirleyici bir rol oynadı. Bu zafer, konfederal deneyimin uluslararası meşruiyetini artırdı. Bugün birçok Batı kentinin sokakları ve meydanları doğrudan IŞİD tehdidinden korunsa, bu güvenlik büyük ölçüde Rojava toplumunun kadın ve erkek, YPJ, YPG ve sonra QSD  binlerce savaşçısının hayatlarına borçludur. Bu süreç, bombardıman, kuşatma ve işgale rağmen şu kazanımlara ulaştı: Aşağıdan yukarıya gerçek bir konsey yapısının hayata geçirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin kurumsallaştırılması, ulusal, etnik ve dini azınlıkların haklarının güvence altına alınması, katılımcı ve anti-otoriter bir siyasal kültürün oluşması, devletsiz yönetim deneyiminin canlı uygulanması. Bununla birlikte engeller ve çelişkiler de gerçek. Rojava'nın varlığı bazı dönemlerde uluslararası koalisyon ve ABD askeri desteğine bağımlı olmak zorunda kaldı. Bu bağımlılık, içsel bir gerilim yaratıyor. Varlığı için dış desteğe muhtaç bir anti-emperyalist hareket. Radikal İslamcı güçler ve etnik temizlik hedefli vekaletçi milislerin sürekli tehdidi, Kürt mahalleleri ve yerel özerk bölgelerde Eşrefiye ve Şexmaqsûd gibi saldırılar bunun örnekleri. Sürdürülebilir altyapı eksikliği ve ekonomik kuşatma. Türkiye devleti, Suriye Geçici Hükümeti ve hatta Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin bazı aktörlerinin siyasi ve güvenlik baskıları. Tüm bunlara rağmen Rojava, yalnızca bir yerel yönetim değil, yıkımın ortasında demokratik konfederalizm ve özyönetim fikrinin tarihi ilk denemesi olarak görülmeli. Savaş ve yıkım içinde, Mezopotamya'nın bir köşesinde yeni bir toplum ve medeniyet tasarımı yaratıldı.
 
Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı sizce nasıl bir dönemece işaret ediyor? 
 
Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat 2025 çağrısı, barış, halkçılık ve halklar arası bir arada yaşam gerekliliğini vurgulayan tarih bir çağrıydı. Bu çağrı, savaş ve şiddet döngüsünü sona erdirme ve ahlakî-sosyal siyaset çağını başlatma düşüncesinin özeti niteliğindedir. Bu çağrı, Türkiye'nin ekonomik, siyasi ve askeri kriz eşiğinde olduğu, Öcalan'ın "devam eden Üçüncü Dünya Savaşı" olarak tanımladığı süreçte ortaya çıktı. Küresel düzenin yeniden paylaşımı ve Ortadoğu'nun jeopolitik rolünün dönüşümüyle iç içe bir dönemdi. Öcalan, yarım yüzyıl önce doğmuş PKK'nın Kürt halkını zorla asimilasyona karşı direnme görevini yerine getirdiğini, artık bu eski mantığın ötesine geçmesi gerektiğini vurguladı. Ona göre, özgürlük paradigması artık yalnızca bölgesel-etnik bir direniş olamaz; modern, küresel ve uluslararası ölçekte yeni bir konfederal toplum yapısı olarak yeniden örgütlenmelidir. Öcalan, bu çağrıda, savaş döngüsünün tekrarına karşı uyarıda bulunarak hem devlete hem topluma diyaloğa ve akla dönme çağrısı yaptı. Barış, savaşın sonu değil, kendisini savaş mantığından kurtarmış bir toplumun başlangıcıdır. Ona göre barış sadece diplomatik bir olgu değil, özgürleştirici bir farkındalık ve yeni bir toplumsal örgütlenmedir.
 
*Uluslararası hukukta yer alan "umut hakkı" ilkesi gereği Abdullah Öcalan'ın belirli bir süreden sonra yeniden yargılama ve özgürlüğe erişim hakkı bulunuyor. "Umut hakkının" uygulanmıyor olması sürece nasıl etkisi oluyor? 
 
 
Bu tecrit, umudu öldürmeyi amaçlar, ancak küresel bilinç ve onu hala etik lideri olarak gören toplum bu umudu yeniden üretir. Bu nedenle Abdullah Öcalan'ın umut hakkı  uluslararası sistemin insanlık sınavına dönüşmüştür.
 
Öcalan, devlet-millet yapısı var olduğu sürece kalıcı barışın mümkün olmadığını biliyor; çünkü bu yapı ayrımcılık, tekelcilik ve savaşa dayalıdır. Bu nedenle kalıcı barış ancak demokratik konfederalizm çerçevesinde mümkün. Konseyler ve komünler iktidarı paylaşır ve tek bir merkez hakimiyet kuramaz. Bu mesaj, Türkiye'de ilerici güçler, kadınlar ve aydınlar tarafından akla ve barışa dönüş için son fırsat olarak yorumlanırken, devlet ve güvenlik kurumları ise Öcalan'a uygulanan tecrit politikasıyla karşılık verdi. Dünya çapında ise Avrupa solunun bir kısmı ve insan hakları örgütleri, bu çağrıyı Öcalan'ın özgürlüğü için meşru bir diyalog belgesi olarak değerlendirdi. Öcalan, bu mesajla gösteriyor ki devletlerin çöküşü ve sonsuz savaşlar çağında gerçek barış, kendisi bir devrimin başlangıcıdır. Anlam, yaşam biçimi ve direnişin yüceliğinde bir devrim. Uluslararası hukukta umut hakkı ve Abdullah Öcalan'ın durumu uluslararası ceza hukuku ve temel insan haklarındaki en yeni kazanımlardan biridir. Bu hak, Abdullah Öcalan ve arkadaşlarından bugüne kadar esirgenmiştir. Öcalan defalarca, umut hakkında ısrarının yalnızca bireysel bir ayrıcalık değil, her insanın doğal hakkı olduğunu vurguladı. Öcalan'ın dosyasında bu ilke, hak ile siyasi irade arasındaki çatışmanın merkezi haline gelmiştir. AİHM 2013 İngiltere ve 2016 Hollanda kararlarında, ömür boyu hapis cezalarının gözden geçirilmeden uygulanmasının insanın umudunu ihlal ettiğini açıkça belirtmiştir. Mahkemeler, kapitalist sistemler bağlamında bile özgürlüğe umudu, insan onurunun bir parçası olarak tanır. 2014'te AİHM, Öcalan'ın tutukluluk durumunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3'üncü maddesini ihlal ettiğini ve Türkiye'nin kararını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini açıkladı. Ancak Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi olmasına rağmen, bu hükmü etkin şekilde uygulamadı. O zamandan bu yana, hiçbir ulusal veya uluslararası mahkeme onun koşullarını ve hakkını yeniden inceleyemedi, bu açık bir umut hakkı ihlalidir. Uluslararası hukuk açısından, İmralı'daki tecrit yalnızca Avrupa Sözleşmesi'nin ihlali değil, insan onuruna saygısızlıktır. Avrupa Konseyi ve CPT, ömür boyu hapis cezalarının her 5 yılda bir gözden geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür. Ancak Öcalan'ın durumunda Türkiye, komitenin düzenli erişimini engellemiştir. Hakimiyet, bir insanı onlarca yıl mutlak tecritte tutabiliyorsa, pratikte zaman ve umudu elinden alır. Bu tecrit, umudu öldürmeyi amaçlar, ancak küresel bilinç ve onu hala etik lideri olarak gören toplum bu umudu yeniden üretir. Bu nedenle Abdullah Öcalan'ın umut hakkı  uluslararası sistemin insanlık sınavına dönüşmüştür.
 
Son olarak sizce Abdullah Öcalan'ın fikirleri önümüzdeki 10 yılda Ortadoğu'da nasıl bir etki yaratabilir? Bu fikirler bir gelecek vizyonu mu, yoksa mevcut düzene karşı bir eleştiri olarak mı kalacak? 
 
Yeni 10 yılın başında, Abdullah Öcalan'ın düşüncesi artık yalnızca Kürdistan sınırlarında veya tek bir ulusal hareket çerçevesinde sınırlı değildir. Bu düşünce, Ortadoğu'yu yeniden inşa edecek yeni medeniyet projesi düzeyine yükselmiştir. Yani konseyler, etik ve kadın özgürlüğü temelli bir medeniyet. Bu vizyonun zeminini şöyle özetleyebiliriz, otoriter devletlerin çöküşü, sömürge sınırlarının meşruiyet krizleri, sınıf farklarının derinleşmesi, doğal kaynakların tükenmesi ve 20'nci Yüzyıl'ın baskın söylemlerinin (devlet merkezli milliyetçilik, otoriter siyasi İslam, küresel piyasaya bağımlı neoliberalizm ve neokolonyalizm) çöküşü. Bu krizlerle Öcalan felsefesi kesişir ve şu an sınırlı ölçekte deneyimlenen bir modeli önerir, konsey tabanlı, yaşam merkezli ve kadın merkezli bir toplum. İlk örnekleri Rojava, Şengal ve Kürdistan'ın bazı bölgelerinde görülmüştür. Bu modelde, güç merkezden çevreye kaydırılır. Kadınlar politikaya tabi değil, politik düşüncenin mimarlarıdır, ekonomi, kar ve bireysel çıkar yerine dayanışma ve toplumsal özerklik üzerine kurulur. Dünyadaki mevcut krizler bağlamında, devletlerin şiddeti ve küresel düzenin çıkmazıyla yüzleşen bir dünyada, Öcalan paradigması 21'nci Yüzyıl'ın özgürlük diline dönüşebilir. Bölgesel direnişlere köklenen ama küresel ufuk açan bir dil. 
 
MA / Zeynep Durgut
 

Diğer başlıklar

15:07 İHD: İfade özgürlüğü yaşamsal bir öneme sahiptir
15:02 Roboskî İçin Adalet Girişimi: Barış için yüzleşme şart
15:00 ‘Ölene kadar tutsaklık ilkesi tutsakların yaşam hakkını engelliyor’
14:43 Kadın öğrencilere çıplak arama dayatmasında takipsizlik kararı
14:34 Haber-Sen TELE1'e kayyım atanmasını protesto etti
14:04 Katledilen Sevcan Demir için adalet ve duyarlılık çağrısı
14:03 Durdurma kararına rağmen geyik avı sürüyor
13:23 Manavgat Belediyesi soruşturmasında 24 gözaltı
13:08 'Açlık grevindeki tutsakların seslerini duyurun' YENİLENDİ
13:00 Feminist filozof Eva Kittay’dan Abdullah Öcalan’ın çağrısına destek mesajı
12:58 DEM Parti, 11 yıl önce su baskınında yaşamını yitiren 18 işçiyi andı
12:29 Amed Barosu ‘süreç’ komisyonu kurdu
11:51 İki kentte ev baskınları: En az 15 gözaltı
11:37 Cemil Bayık: Entegrasyon yasaları bir an önce çıkarılmalı
11:22 'Eşit yurttaşlık temelinde hukuki, yasal ve idari düzenlemeler yapılmalı'
10:42 Özgür Basın'ın Mamoste'si: Kadri Kaya
10:11 İranlı Prof. Dr. Mansuran: Öcalan'ın paradigması yeni bir çağın başlangıcıdır
10:03 İzmir ve Manisa'da su baskınları
10:02 Mêrdîn Baro Başkanı: Güven için Meclis artık adım atmalı
09:57 'Ukrayna Savaşı Rusya'da iç dengeleri tetikleyebilir'
09:51 DBP'den 'süreç' için kapsamlı eylem planı
09:46 ‘Tecrit altında barış sürecinin işlemesi mümkün değil’
09:39 Türkdoğan: ‘Şiddet’ bahanesi kalmayan iktidar adım atmazsa teşhir olur
09:36 Hasta tutsak Çam günde 17 ilaçla hayata tutunuyor
09:34 EMEP Genel Başkanı: Taraflara eşit koşullarda görüşme şansı tanınmalı
09:31 DİSK Basın İş Genel Başkanı Dedeoğlu: Yüzde 95’lik medya gücü iktidara yetmiyor
09:31 Gabar Dağı’ndaki ağaç kıyımı Sêrt tarafına kaydırıldı
09:28 Koma Amed: Burada ilk güne döndük, Evdilmelik Şêx Bekir’i hissederek
09:13 Eğitim Sen Kadın Sekreteri: Cezasızlık çocuğa yönelik suçları yaygınlaştırıyor
09:03 Wan'da 21 ayda 2 bin 299 kadın ve çocuk hedef alındı!
09:02 Cumhuriyet’in 102’nci yılı: Tek güvence kadın kurtuluş hareketi
09:00 28 EKİM 2025 GÜNDEMİ
08:12 Dêrik Zeytin Festivali’nde binler buluştu
08:07 Adana'da bir kadın katledildi
27/10/2025
23:01 Balıkesir'de 6.1 büyüklüğünde deprem
22:20 BM'den PKK'nin kararına dair açıklama: Tüm taraflar iyi niyetle hareket etmeli
21:15 Süveyda’ya 12 kez dron saldırısı düzenlendi
21:11 Irkçı saldırıda yaralanan arkadaşları için hastaneye giden öğrencilere gözaltı
20:22 Papa 14. Leo Türkiye'ye geliyor
20:09 Türkiye 44 Eurofighter savaş uçağı alacak
20:02 Wan-Colemêrg yolunda kaza: 2 kişi hayatını kaybetti
19:28 KESK'ten Şık Makas işçilerine destek
18:48 TFF'de bahis skandalı
18:39 223 işçinin eylemi aylardır sürüyor
18:13 İsrail'in Gazze'ye saldırıları sürüyor
18:10 Tarsus'ta 26 öğrenci zehirlendi
17:58 İzBB'de 40 işçinin işine son verildi
17:55 Hakları gasp edilen işçiler ve sendika temsilcileri gözaltına alındı
17:52 Engin Baltaş, evli olduğu kadını katletti
17:48 Türkiye’den çekilme kararı nasıl alındı, bundan sonra hangi adımlar atılacak?
17:46 Tutsak yakını çocuğa çıplak arama dayatması
17:35 DBP Kadın Meclisi: Özgür bireyin varlık zemini demokratik komündür
17:23 Hacettepe Üniversitesi'nde ırkçı saldırı
16:17 Kadın Ormanı Projesi'nde 500 meşe fidanı dikildi
15:58 Gazeteci Hüseyin Aykol'un hayati riski devam ediyor
15:38 Halay videosu gerekçesiyle tutuklamaya tepki
15:35 DİSK-AR: Geniş tanımlı işsizlik 11 milyona ulaştı
15:25 Hol Kampı’ndan 840 kişi Irak’a gönderildi
15:15 Zozan Ayaz’ın taziyesine kitlesel ziyaret
15:03 DFG: Barışın sesine sansür vurulamaz
14:21 Kurtulmuş: Fikirlerin konuşulduğu yeni bir döneme girilecek
14:06 Marmara için fırtına ve sağanak uyarısı
13:54 Siyasetçi Tepeli'nin tutukluluğuna itiraz edildi
13:30 Arjantin’de ara seçim: Trump'un müttefiki kazandı
13:09 ‘Merîwan ormanları tehlikede’
12:26 TÜİK’e göre işsizlik oranı Ağustos ayı ile aynı
11:50 İstanbul Adliyesi önünde silahla kendisini yaraladı
11:00 Tuncer Bakırhan: Sürecin ikinci aşaması hukuki adımlardır
Tülay Hatimoğulları: Atılan adım Cumhuriyeti demokratikleştirmek için fırsat
10:30 BUDO'nun 8 seferine fırtına iptali
10:28 Amed’li yurttaşlar: Kürt hareketi ve Abdullah Öcalan barışta net, devlet adım atmalı
10:03 Mehmet Bayrak: Cumhuriyetin içi demokrasi ile doldurulmalı, çözüm süreci hızlandırılmalı
09:29 ‘Satılıktır’ afişi örgütsel pankart sayılıp tutuklandı
09:27 Gazeteci Yurtsever: Fermuar sürekli Kürt tarafınca çekiliyor
09:22 SYKP Eş Genel Başkanı: İlk iş Kürtlerin kolektif haklarını tanımaktır
09:19 Eren Keskin: Asıl adım atması gereken devletin kendisidir
09:16 Ünsal: Abdullah Öcalan’ın koşulları bir müzakerecinin koşullarına evrilmeli
09:00 27 EKİM 2025 GÜNDEMİ
08:49 İmamoğlu, Yanardağ ve Özkan tutuklandı
26/10/2025
22:02 Amed Kitap Fuarı son buldu
20:22 Karadeniz'de 3,7 şiddetinde deprem meydana geldi
19:58 DAD Eş Genel Başkanı Kete: Barışın toplumsallaşması için devlet somut adım atmalı
19:55 Sultan Özcan: Demokratik cumhuriyetin yeniden inşası için fırsat
18:45 Amedspor-İstanbulspor maçı berabere bitti
18:43 Anatolia Kültür Sanat ve Edebiyat Derneği açıldı
18:39 Kadınlar toplumu 11'inci Yargı Paketi'ne karşı durmaya çağırdı
17:29 Amedspor maçında dev Rojin Kabaiş dev kareografisi açıldı
16:55 Motokuryelerden Rojin Kabaiş için eylem
16:53 Koma Amed konserine katılanlar: Önderliğin özgürlüğü her şeyden önemli
16:21 Meral Danış Beştaş: Hukuk olmadan barış da demokrasi de inşa edilemez
16:09 HPG'li Deniz ve Sevgi'nin taziyelerine kitlesel ziyaret
16:08 Amed’de 4.0 büyüklüğünde deprem
16:01 'Trump'un barışı, Filistin halkını teslim almayı hedefliyor'
15:59 Canpolat: Öncelikli adım Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüdür
15:20 'PKK üzerine düşeni yapıyor, devletin adım atmaması kaygı verici'
15:13 Entübe edilen gazeteci Aykol'un hayati riski devam ediyor
15:06 HPG Komuta Konseyi’nden Devrim Palu: Koşullar yaratılırsa çekilme rahat yapılır
14:53 Tahmaz: Sürecin ihtiyacı olan yasalar çıkarılmalı
14:44 Tepkiler sonuç verdi: İran 5 Kürt tutsağın idam cezalarını kaldırdı
14:37 YJA Star'lı Revşen Kaçak ve Kevser Ren'in taziyelerine kitlesel ziyaret
14:35 Colemêrg’te 2 gencin şüpheli ölümü
14:22 Özgürlük Hareketi’nin tarihi adımı dünya basınında
14:19 Uçum: Geçiş süreci hukukuna uygun adımların atılacağı anlaşılıyor
14:15 Ekinci: Geri çekilme çatışmasızlığı güçlendiren stratejik bir yönelimdir
14:09 Akın Birdal: 'Umut hakkı'nın kullanılabilirliği artık açıklanmalı
13:53 Tarihi törende neler yaşandı?
13:40 İmralı Heyeti ve Erdoğan görüşmesi 30 Ekim'e ertelendi
13:31 Yüksel Genç: Demokratik bir Türkiye olanağı yakalanmıştır
12:59 Abdulkadir Güleç: Sürecin ruhuna uygun yasalar çıkartılmalı
Ekin Yeter: Demokratik entegrasyonla birlikte barış sağlanmalı
11:46 Kürt Özgürlük Hareketi’nden üçüncü geri çekilme kararı
11:30 Sabri Ok: Hukuksal çalışmalar yapılmalı
11:27 İşte tarihi açıklamanın görüntüleri
11:21 DEM Parti, tarihi adıma dair açıklamasını 27 Ekim'de yapacak
11:09 AKP'den Kürt harketinin Türkiye'den çekilme kararına ilişkin ilk açıklama
10:55 Arjantin’de halk parlamento seçimleri için sandık başında
10:49 Esenyurt mitingine katılan yurttaşlar: Abdullah Öcalan özgür olmalı
10:47 Rusya’dan Kiev’e hava saldırısı: 3 ölü, 29 yaralı
10:30 Kürdistan'da yüzde 70 'umut hakkı'nın tanınmasını istiyor
09:47 Tarihi açıklamanın ilk fotoğrafları
09:37 Tarihçi Aydın: Kürtler, 1924'ten itibaren ağır bir tasfiye sürecine uğradı
09:08 PKK Kongre kararları kapsamında yeni bir tarihi adım: Güçlerimizi çekiyoruz
09:01 Jin dergi Rojin Kabaiş’i kapağına taşıdı
09:00 İzmir’deki cezaevlerinde 15 tutsak tahliye edilmiyor
09:00 26 EKİM 2025 GÜNDEMİ
08:04 İstanbul’un 4 ilçesinde eylem yasağı
25/10/2025
21:56 Ateşkesi ihlal eden İsrail Gazze’yi havadan vurdu
21:33 Koma Amed konseri coşkuyla başladı coşkuyla bitti
19:58 Halk Koma Amed konserinde: Hedefimiz Öcalan’ın özgürlüğü
19:34 Muğla’da İsrail protestosu: Halkların birliği Ortadoğu’yu özgürleştirecek
19:16 Öğrenciler Rojin Kabaiş için 13 gündür eylemde
19:07 Zeren Ertaş ölümünün yıldönümünde anıldı
18:48 30 yılın ardından Koma Amed konseri
18:47 Newroz Alanı’nda Koma Amed coşkusu
17:29 Gülcan Budak’ın taziyesine kitlesel ziyaret
17:09 Wan’da ‘Sonbahar Şenliği’
16:40 Miting alanında Abdullah Öcalan flaması açıldı
16:39 İmamoğlu ‘casusluk’ soruşturması için yarın ifade verecek
16:38 Gazeteci Hüseyin Aykol'un hayati riski devam ediyor
16:13 Esenyurt’ta miting: Sınır ötesi operasyona değil halklarla müzakereye ihtiyaç var
15:57 Kayyım TELE1'in YouTube kanalını kapattı
15:38 Demokratik Birlik İnisiyatifi’nden Êlih’te buluşma
15:08 Basın örgütlerinden TELE1’e destek: Kayyımlar hakikati susturamaz
14:55 Hasta tutsaklar için üç kentte eylem
14:41 Kadınlardan 'barış ağacı' etkinliği: Devlet somut adımlar atmalı
14:02 Evli olduğu kadını katleden faile ağırlaştırılmış müebbet
14:00 Kayıp yakınları 3 kentte adalet talep etti
13:53 Cizîr'de 'Adalet Nöbeti' ikinci haftasında: Mücadelemiz sürecek
13:19 Koma Amed konseri için hazırlıklar tamamlandı
12:54 Cumartesi Anneleri Yusuf Nergis’in akıbetini sordu
11:22 Kulîlka Azadiyê’nin ölümsüzleşen ismi: Evdilmelik Şêx Bekir
10:55 Kürdistan'da 2 milyon palamut fidesi dikilecek