Çözüm karşıtları devrede! 2025-05-09 11:12:44 HABER MERKEZİ - Türkiye'nin barış ve çözüm sürecinin en cesur simalarından biri olan Sırrı Süreyya Önder’in ani ölümü ve ardından ortaya çıkan suikast girişimleri birçok soru işareti bıraktı. Soru işaretlerinin giderilmesi sürece katkı sağlayacaktır.   Türkiye siyasi tarihinde yaşanan birçok ölüm, zamanın tozuna gömülemez. Çünkü o ölümler, sadece bir bedenin toprağa verilmesi değil; bir sürecin, bir umudun, hatta bazen bir halkın susturulması anlamına gelir. Sırrı Süreyya Önder’in 15 Nisan’da geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirmesi, işte tam da böyle bir olay olarak karşımızda duruyor. Ve bu ölüm, 31 yıl önce, yine bir Nisan ayında gerçekleşen başka bir ‘kalp krizi’ni hatırlatıyor: Turgut Özal… Kürt sorununun barışçıl çözümü için cesur adımlar atmaya çalışırken Turgut Özal, 17 Nisan 1993’te ‘ani’ bir kalp kriziyle yaşamını yitirdi. Devletin içindeki kimi yapılar, Özal’ın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile dolaylı temas kurma çabalarından rahatsızdı. Ölümünün ardından hem ailesi hem de bazı devlet yetkilileri tarafından defalarca suikast şüphesi dile getirildi. Fakat 30 yılı aşkın süredir bu ölüm aydınlatılamadı. Ve şimdi, Nisan 2025’te bir başka barış ve demokrasi siyasetçisi, yine kalp kriziyle aramızdan ayrıldı: Sırrı Süreyya Önder. O da tıpkı Özal gibi, Kürt sorununda diyalogdan, siyasetten, barıştan yana tavır aldı. Yine devletin içinde ve dışında bu sürece karşı olan odaklar vardı. Ve yine ölüm, ‘doğal nedenlere’ bağlandı.    Türkiye'nin yakın tarihine damgasını vuran barış ve çözüm sürecinin en cesur simalarından biri olan Sırrı Süreyya Önder’in ani ölümü, ardında cevaplanmamış çok sayıda soru bıraktı. Kalp krizi denildi ancak mesele, kalbi durduran o büyük sistemin kendisidir. Sırrı Süreyya Önder, yaşamı boyunca hem sanatla hem siyasetle halkların kardeşliği için mücadele etti. Ama onu asıl öne çıkaran, 2013-2015 yılları arasında “çözüm” adı altında yürütülen süreçte İmralı ile Ankara arasında kurulan köprünün en kritik taşı olmasıydı. O süreçte Abdullah Öcalan’ın çağrılarını kamuoyuna ulaştıran, taraflar arasında güven inşa eden, Kürt halkının özlemlerine tercüman olan bir figür haline geldi.   Bu rolü, elbette onu hedef haline getirdi. Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca “barış” dili her geliştiğinde savaşın dili panikle devreye girdi. Devlet içindeki karanlık odaklar, bu topraklara barış geldiğinde kendi varlık gerekçelerinin ortadan kalkacağını kaygısıyla harekete geçer. Tıpkı 2015’te masanın devrilmesinde olduğu gibi!    TARİHSEL ÇAKIŞIM   Sırrı Süreyya Önder’in geçirdiği kalp krizi, sıradan bir sağlık sorunu gibi lanse edildi. Ancak yaşananlar, bunun çok daha fazlası olabileceğini düşündürüyor. Çünkü o kalp krizi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la yaptığı son görüşmelerin ardından, çözümün yeniden tartışıldığı kritik bir evrede ve planlanan Adalet Bakanlığı görüşmesinden sadece üç gün önce yaşandı. Üstelik ondan günler önce bir suikast girişiminin olduğu da ortaya çıktı. 2 Nisan’da aracına yerleştirilen, sol arka lastiği patlatmaya yönelik metal düzeneği tespit eden otopark görevlisinin dikkati sayesinde bir faciadan dönüldü. Bu suikast girişimi, Sırrı Süreyya Önder tarafından Vatan Partisi’ne yaptığı ziyarette anlatıldı. Bu bilgi, Aydınlık Gazetesi yazarı İsmet Özçelik’in köşesinde duyuldu.    ARACINA YÖNELİK SÜİKAST GİRİŞİMİ   DEM Parti: 2 Nisan’da, otopark görevlisi Sırrı Süreyya Önder’in aracını kullanırken lastiklerden gelen sesten şüphelenmiş ve aracı servise götürmüştür. Yapılan incelemede, aracın sol arka lastiğini patlatabilecek, demirden yapılmış keskin bir düzeneğin yerleştirildiği tespit edilmiştir. Önder bu olayı parti kurullarına taşımış ve gerekli inceleme ve değerlendirmeler yapılmıştır. Olay ve ilgili kanıtlar resmi mercilere iletilmiştir. Hem partimiz hem de Sayın Önder konunun yakın takipçisi olmuştur. İncelemenin hassasiyeti nedeniyle konu kamuoyuna yansıtılmamıştır. Yürütülen araştırma ve incelemeye ilişkin tarafımıza henüz net bir sonuç iletilmemiştir.   DEM Parti suikast girişimini araştırdı, resmi başvuru yaptı, ancak bugüne dek hiçbir somut yanıt verilmedi. Neden? Çünkü Türkiye’de barış için çalışanlar, sistemli biçimde hedef alınıyor ve yalnız bırakılıyor. Hatırlayalım: Tahir Elçi kameralar önünde öldürüldü. Musa Anter, Vedat Aydın, Hrant Dink… Hepsi barışı, hakikati, eşitliği konuştukları için hedef haline geldi ve şimdi o isimlerin yanına Sırrı Süreyya Önder de eklendi.   Bu yaşananlar, darbe mekaniğinin devrede olduğunu gösteriyor: Sessiz, görünmez ama ölümcül. Nitekim Sırrı Süreyya Önder’in cenaze merasiminde CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yapılan saldırı da bu darbe mekaniğinin başka bir yüzü. Toplumun en geniş kesimlerine ulaşabilecek barış söylemleri, provokasyonla, saldırıyla, sindirmeyle bastırılmak isteniyor. Ve en önemlisi, Abdullah Öcalan bu süreci defalarca öngörmüştü. Aralık 2024, Ocak ve Şubat 2025’te İmralı Heyeti’yle yaptığı görüşmelerde güvenliğe ilişkin ciddi uyarılar yaptı. Bu uyarılar, aynı isimlerin 2013 ile 2015 yılları arasında yaptıkları görüşmelerde de yapıldı. Abdullah Öcalan, Sırrı Süreyya Önder’e doğrudan tehditlerin varlığına dikkat çekmişti. Bu uyarılar, devletin kayıtlarında yer aldı. Ancak önlem alınmadı!    SİS PERDESİ    Abdullah Öcalan: Bunlar dışarda olduğu gibi içerde de müthiş bir hazırlık yapıyorlar. Darbe mekaniği devrededir, görmeleri lazım. Darbeciler "Anti- cumhuriyetçiler cumhuriyeti toprağa gömüyorlar" diyorlar. Onlara göre toprağa gömen biz oluyoruz. Hükümete deyin sizi de götürecekler, sizi de yargılarlar. (Sırrı Süreyya Önder’e dönerek) Seni de pataklayacaklar. Bunlara karşı uyanık olmak lazım. (27 Şubat 2015)   Sırrı Süreyya Önder’in ölümünün ardındaki sis perdesi aralanmadıkça; Türkiye barışa bir adım bile yaklaşamaz. Onun hatırasına sahip çıkmak, sadece bir anma töreniyle değil; onun yürüttüğü barış mücadelesini cesaretle sürdürmekle mümkün olabilir.   MA / Özgür Paksoy