Milli Türk Talebe Birliği içinden doğan örgütün ilk cinayetleri 2023-03-29 09:00:53 AMED - Cumhur İttifakı'na dahil olan HÜDA PAR, domuz bağları, işkence, satırlı ve kezzaplı saldırılarla adını duyuran Hizbullah'ın siyasi kanadı olarak siyaset sahnesine çıktı. Çok sayıda siyasetçi ve gazeteci, 90'larda bu karanlık örgüt tarafından katledildi.     Hür Dava Partisi'nin (HÜDA PAR) AKP’nin başını çektiği Cumhur İttifakı’na dahil olması sonrası gözler yeniden, kaçırma, işkence, domuz bağı, mezar evler, satırlı ve kezzaplı saldırılı cinayetlerle bilinen bir dönemin karanlık aktörü Hizbullah’a çevrildi. Hizbullah, 1979’da Amed’de açılan İlim Kitapevi etrafında, Durmaz olan soyadını Velioğlu olarak değiştiren Hüseyin Velioğlu liderliğinde şekillendi. Velioğlu, üniversite yıllarında Milli Türk Talebe Birliği içinde faaliyette bulundu. Akıncılar Grubuyla da başlarda ilişkilenen Velioğlu, daha sonra Amed’de açılan İlim Kitapevi ile bu günkü Hizbullah’ın temelini oluşturdu. Abdulvahap Ekinci’nin başını çektiği Vahdet Kitapevi, Fidan Gögür’ün başını çektiği Menzil Kitapevi ile 1989’da açılan ve başını Hüseyin Velioğlu’nun çektiği İlim Kitapevi çevreleri arasında yakın ilişki bulunuyordu.    İLK SALDIRILAR MENZİL’E    İran’ın şiddet eylemleri temelli fikirlerini referans alan İlim çevresi, ilk şiddet eylemlerini, aralarındaki ideolojik rekabet nedeniyle Menzil grubuna yöneltti. 1987’da Dicle Üniversitesi’ndeki Menzil üyelerine taşlı, sopalı saldırılar düzenledi. Bu tür saldırılar, 1989’un sonlarına kadar devam etti. Daha sonra adı Hizbullah olarak şekillenmeye başlayan İlim grubu, bu süreçten sonra PKK’nin kitleselleştiği ve devletin tehdit olarak gördüğü sivillere yönelik eylemler için hazırlık sürecine girdi.    SİYASETÇİLER VE GAZETECİLER HEDEFTE   PKK ile doğrudan çatışmaya girmek yerine, şehirlerde "PKK sempatizanı" olduğunu düşündüğü sivillere yönelik satırlı ve silahlı saldırılar için hazırlık yapan Hizbullah, 1991 yılında Hezex'te (İdil) Sabri ve Hayriye Karaaslan adlı kişilerin öldürülmesinde PKK’yi suçladı. Hizbullah, Hezex'te 3 Aralık 1991’de PKK ile ilişkili olduğunu öne sürdüğü Süryani Mihail Bayru’yu katletti. Hizbullah, PKK’nin kitleselleştiği bu dönemde sivillere yönelik kaçırma, işkence, satırlı, kezzaplı ve silahlı saldırılarını sıklaştırdı. Polis karakollarının yakınında gerçekleşen bu saldırıların failleri yakalanmazken, JİTEM ve Hizbullah saldırıları sonucu bu dönemde 17 bin 500 faili meçhul cinayet işlendi.    Saldırılarında Takarof marka silahla enseden sıkılan tek kurşunu imza olarak kullanan Hizbullah, Demokrasi Partisi (DEP) Milletvekili Mehmet Sincar ve Hizbullah’ın Diyarbakır Çevik Kuvvet Merkezi’nde eğitildiğine dair haberi yapan 2000’e Doğru dergisinin muhabiri Halit Güngen’in öldürülmesiyle gündeme geldi. Bir önceki sayısında devlet ve Hizbullah ilişkilerinden bahseden haftalık Gerçek dergisinin Diyarbakır temsilcisi Namık Tarancı, 20 Kasım 1992'de iş yerine giderken vurularak öldürüldü. Özgür Gündem muhabiri Hafız Akdemir, Cengiz Altun da Hizbullah tarafından katledilenler arasında. Birçok karanlık cinayete imza atan Hizbullah’ın gerçek yüzü ise, Beykoz baskınından sonra ortaya çıkacaktı.    BEYKOZ BASKINI VE VELİOĞLU’NUN ÖLDÜRÜLMESİ   PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1999’da uluslararası bir komplo ile Türkiye’ye getirilmesinden sonra PKK’nin çökeceği hesabını yapan ve Hizbullah’a ihtiyacının kalmadığını düşünen devlet aklı, Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun İstanbul Beykoz’da kaldığı villaya operasyon düzenledi. 2000 yılında gerçekleşen operasyonda, Velioğlu öldürüldü. Hizbullah’ın askeri kanat sorumlusu ve işlenen cinayetlerin emrini veren Velioğlu’nun talimatlarını Hizbullah militanlarına ileterek planlamalar yaptığını kabul eden Cemal Tutar ile Hizbullah’ın şimdiki lideri Edip Gümüş, yara almadan yakalandı. Bu operasyonda Hizbullah’ın arşivi de ele geçirildi. Kendisine operasyon yapılmayacağına dair güven nedeniyle tüm hücre evlerini yurtiçinde oluşturulan Hizbullah’ın tüm hücre evlerine Beykoz operasyonundan sonra baskınlar yapıldı. Bu operasyonlarla kamuoyu, kaçırılan kişilere yönelik işkenceli videolardan, domuz bağlarından mezar evlerden haberdar oldu.    YENİDEN ÖRGÜTLEME ÇALIŞMALARI   Ancak 2000'li yıllardan sonra Hizbullah'ın Mustazaf-Der adlı dernekle yeniden örgütlenmesine alan açıldı. Söz konusu dernek, 2012’de Hizbullah bağlantısı nedeniyle kapatıldı, 2022’de ise yeniden açılmasına izin verildi. Bu derneğin genel başkanı olan ve aynı zamanda Hizbullah üye ve yöneticilerinin davalarına bakan avukat Hüseyin Yılmaz, daha sonra HÜDA PAR’ın Genel Başkanı oldu. Yılmaz aynı zamanda Hizbullah’ın askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar’la “Hizbullah Ana Davası Savunmaları”nı kitaplaştıracaktı.    TAHLİYELER VE HÜDA-PAR İLİŞKİSİ    Edip Gümüş ve askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar, 10 yıl tutukluluğun ardından, Ceza Muhakemeleri Kanunun 102. Maddesi yürürlüğe girince Fuat Balca, Sinan Yakut, Kemal Gülşen ve Mustafa İpek'le birlikte tahliye edildi. 165 kişin öldürülmesi, 85'inin yaralanmasında yargılanan Gümüş, Tutar ve beraberindekiler, tahliyelerinin ardından hemen yurtdışına kaçırıldı. Onların yurtdışına çıkarılmasını organize eden Fikret Gültekin ve Sait Şahin, 6 yıl 3 ay hapis cezalandırıldı. Gültekin ve Şahin, HÜDA PAR’ın kurulmasına öncülük eden ekip arasında bulunurken, Şahin daha sonra HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlendi.    İlim Hizmet Yardımlaşma ve Araştırma Derneği (İhya Der) Başkanı ve HÜDA PAR üyesi Aytaç Baran, 2015 yılında, Amed’te kimliği belirsiz kişilerce öldürüldü. HÜDA PAR olaya ilişkin PKK’yi suçladı. Aynı gün Hizbullah militanları evlerine yaptıkları baskınla Bayram Özelçi, Emin Ensen ve Bayram Dağtan’ı silahla öldürdü. Aytaç Baran’ın cenaze töreni ise, Hizbullah üyelerinin kalaşnikoflu gövde gösterisine döndü. AKP iktidarında yaşanan bu olaya herhangi bir müdahalede bulunmaması dikkat çekti.    ANADOLU AJANSI VE İSTİHDAM   AKP’nin gösterdiği bu tolerans ve Hizbullah’ın lider kadrosunun tahliye edilerek yurtdışına kaçırılması karşılıksız kalmadı. HÜDA PAR, DAİŞ’in Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) yönelik yaptığı bombalı saldırılarda bulunduğu 1 Kasım seçimlerinde AKP lehine çekildi. 2011’de Hizbullah’ın lider kadrosunun tahliye edilmesiyle başlayan fiili ittifak, 2012’de Hizbullah’la ilişkili olduğu öne sürülen Anadolu Ajansı Diyarbakır Bölge Müdürlüğü’nde Erdem Gültekin’in başmuhabir, ardından Bölge Müdürü olmasıyla ilerledi. Anadolu Ajansı, Hizbullah’la ilişkili İlke Haber Ajansı’nda (İLKHA) çalışan gazetecilerin bazılarını kaşeli muhabir, bazılarını ise kadrolu muhabir olarak istihdam etti. Kurdistan'da belediyelere kayyım atanması sonrası da Hizbullah’a yakın kişiler belediyelerde istihdam edilmeye başlandı.   HİZBULLAH ÜYELERİNE TAHLİYE   Bu işbirliği  alttan alta ilerlerken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden dikkat çekici kararlar çıkmaya başladı. AİHM, Devlet Güvenlik Mahkemelerinde askeri üye bulunması nedeniyle, bu mahkemelerde yapılan yargılamaların adil olmadığı yönünde karar aldı. Mahkemeler, bunun üzerine 2019’dan başlayarak Hizbullah dosyalarındaki tüm hükümlülerin yeniden yargılanmasına karar verdi. Mahkemeler, yaklaşık 200 Hizbullah üyesini yeniden yargılama kapsamında tahliye edilmesi yönünde karar aldı.    AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın davetiyle HÜDA PAR, AKP, MHP, BBP ve Yeniden Refah Partisi’nin kurduğu Cumhur İttifakı’na katılırken, gözler Hizbullah’a meşruiyet kazandırılmasının toplum için oluşturacağı tehdide çevrildi; Hizbullah nasıl ortaya çıktı? Amaçları, hedefleri ve bunlara ulaşmak için nasıl bir metot kullandı, kullanıyor? Bu ve daha fazla sorunun yanıtını dönemin tanığı anlattı.      DÖNEMİN TANIĞI ANLATTI   Hizbullah’ın kuruluş aşamasında Menzil grubu içinde yer alan tanık, Hizbullah’ın ortaya çıkışını, Hizbullah’ın şiddet eylemlerine nasıl, ne zaman, kime karşı ve hangi ideolojik saiklerle başladığını, Hizbullah’la Menzil arasındaki ideolojik farklılıkları, Hizbullah-Menzil, Hizbullah-Vahdet ve Hizbullah’ın Kürt yurtseverlerine ve sivillere yönelik saldırılarını, Hizbullah-HÜDA PAR arasındaki ilişkiyi anlattı. Hizbullah’ın geçmişteki cinayet pratiğinden kaynaklı “can güvenliğinin” olmadığını ve isminin kapalı tutulmasını isteyen tanık, 11 Eylül 1994'te kaçırıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Menzil grubunun lideri Fidan Göngür’ün çok yakınında bulunan bir isim. Aynı zamanda Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'yla da birçok ortamda bir arada bulunmuş olan tanığın ismini, “Şahit İmam” olarak değiştirdik.    FİKİR FARKLILIKLARI   Şahit İmam, Hizbullah’ın Menzil grubundan ayrılan İlim grubuna dayandığı ya da ilk liderinin Abdulvahap Ekinci olduğu yönündeki yaygın kanının doğru olmadığını söyledi. Vahdet, Menzil ve İlim grubunun ayrı ayrı yapılar olduğunu ifade eden Şahit İmam, Vahdet grubunun kurucu liderinin Abdulvahap Ekinci, Menzil grubunun Fidan Göngür ve bugünkü Hizbullah’ın ana çekirdeğini oluşturan İlim grubunun ise Hüseyin Velioğlu olduğunu söyledi. Amed’de kurulan bu grupların hiçbir zaman aynı çatı altında buluşmadığını ve farklı fikirler etrafında şekillendiğini söyleyen Şahit İmam, Vahdet Kitapevi çevresinin İhvanı Müslümin, İlim Kitapevi çevresinin İran’la İhvanı Müslümin, Menzil’in ise İran’dan daha çok da Ali Şeriati’den etkilendiğini aktardı.     ‘MENZİL ÇATIŞMAYA KARŞIYDI’   “Çok yaygın bilinen bir yanlış var” diyen Şahit İmam, “Deniliyor ki Menzil, İlim gurubundan ayrıldı. Sebebi de İlim’in PKK’ye karşı silahlı mücadele başlatması veya şiddet eylemleri. Aslında bir parçası şöyle doğru. Evet, zaten Menzil silahlı eylemlere ve PKK ve herhangi birine karşı, Kürtler arasındaki çatışmaya başından beri karşıydı bu doğru. Ama Menzil ve İlim organik olarak hiçbir zaman bir olmadılar. Vahdet Kitapevi de var. Üçü de ayrı. Menzil 1978’ de Diyarbakır’da kuruluyor. İlim Kitapevi de 1984’ten sonra kuruluyor. Arada 6 yıl var. İlk başlarda benzer fikirde oldukları ve şiddet olayları falan oluşmadığı için Menzil ve İlim’in gençleri, öncüleri birbirleriyle selamlaşan, oturan, konuşan insanlar. Dolayısıyla bir, selamlaşma bir muhabbet ortamı var. Organik örgütsel çalışma asla bir olmamış. Vahdet Kitapevi, İhvan, İhvanı Müslümin çizgisindedir. Menzil ve İlim kitapevlerindeki öğütlü olan yapı daha çok İran devriminden etkilenen gençlerdi o zaman. Daha çok İran devrimiyle beraber, ama İlim’in şöyle bir özelliği var; Menzil’den daha çok İhvan’a da yakındı. Bakın Vahdet  tamamen İhvan, İlim İhvan artı İran etkilenmesi. Menzil, evet, İhvanı okur, Seyit Kutub’u okur, ama daha çok Ali Şeriati. Daha çok İran’dan beslenen, özellikle Ali Şeriati Menzil gençliği üzerinde etkiliydi. Dolayısıyla etkilendikleri şeyler de bir miktar farklıydı” diye konuştu.   ‘İLİMİN ŞİDDET EĞİLİMİ VARDI’   Menzil, İlim ve İhvan arasında ideolojik farklılıklarla birlikte “şiddet” eğilimlerinin de farklı olduğuna işaret eden Şahit İmam, bugünkü Hizbullah’ın ana çekirdeği olan İlim grubunun baştan beri güçlü bir şiddet eğilimi olduğuna belirtti.  Şahit İmam, “İlim’in örgütsel yapılanmasında şiddete eğilim vardı. İlimin gençleriyle tartışıyorduk. Birlikte okuduğumuz o dönemlerde, gençleri örnek veriyorum: Özelikle kendilerine aykırı bir eylemi, davranışı, giyim tarzı, kıyafeti gördüğünde ya zor olmazsa, korku olmazsa bunlar nasıl yola gelir diyorlardı. Şimdi dolayısıyla İlim’de alt yapısında şiddete, zorla şekillendirmeye, zoraki bir kalıba sokma alt yapısı vardı. Menzil de daha çok iknaya yönelikti. Yani menzil şöyle derdi: Biz tebliğle sorumluyuz, biz mesajı iletiriz, ikna ederiz. Dolayısıyla zorla olan bir şey zaten inanç olmaz. Zorla olan şey kabul olmaz. Zaten bugün bu zora boyun eğen, yarın başka bir zora boyun eğer. Biz gençliğimizde şunu diyorduk; Zora boyun eğen daha büyük bir zoru gördüğünde ona da boyun eğer. O açıdan temelde aslında kitleyle iletişim kurarken, siyasal dini yorumlarını tartışırken temelde bir fark vardı. Biri kaynağından iknayı, öteki ise zoru öne çıkarıyor" ifadelerini kullandı.     ‘MENZİL ŞİDDETE KARŞIYDI’   İlim grubunun şiddet eğilimi olduğunu ancak Menzil grubunun bunu reddettiğini dile getiren Şahit İmam, “İlk başlarda sistemle de kavga edebilecek, onunla da şiddet eylemlerine girecek bir alt yapı vardı İlim’de. Menzil’de bu da yoktu. Menzil şiddeti kökten reddediyordu. Diyordu ki: Biz şiddet eylemlerine bulaşmayacak, çok ileri boyutlarda toplumsal destek, toplumsal talepler artar, bizim istediğimiz kıvama gelir ve sistemle karşı karşıya gelindiğinde sistem taleplere cevap vermezse o zaman halk ayaklanmasıyla beraber toplumun bir karşı duruşu olur. Bunun adı da şiddet eylemi olur mu, olmaz mı, bu da başka bir teknik tartışma. Ama böylesi bir yöntemle sistemle karşı karşıya gelmeyi şiddeti ön görüyordu. Yani küçük bir yapıyken, örgütsel mantıkla eline silah alıp birkaç militanla mücadele mantığı Menzil’de yoktu” şeklinde konuştu.    ‘İLK ŞİDDET EYLEMİ 1987’DE MENZİL’E OLDU’   Birbirinden uzakların değil, birbirine yakın olanların çatışmasının daha kolay olduğunu söyleyen Şahit İmam, İlim ve Menzil arasındaki çatışmanın bu yakınlık ilişkisinin getirdiği taban kapmadan kaynaklandığını savundu. Şahit İmam, "Yakın olduğunuzda, aynı kitleye hitap ettiğinizde, ‘o kitleyi kapma, kazanma’ üzerine kavga başlıyor. O günden sonra Menzil ve İlim’in karşı karşıya gelmesi kitleyi kapma üzerine gerçekleşti. Yani hitap ettiğiniz kitle ortak olunca, Kürdistan’da, Diyarbakır’da, Batman’da, Van’da, Muş’ta olunca, aynı çalışmaları yaparken, aynı lisede, aynı üniversitede gençlere hitap ederken karşı karşıya gelinir. Solcu bir gençle ancak tartışma yaparsınız, ama çok fazla ilgilenmezsiniz. Bir İslamcı açısından böyle. Ama birbirine yakın, daha dindar, dine yakın gençler üzerinden çalışma yapılınca bu onları karşı karşıya getiren ikinci bir faktör oldu. Onun içindir ki İlim, ilk defa Menzil’e şiddet uyguladı. O da 1987’de oldu. İlk şiddet olayı Dicle Üniversite yurdunda İlim’in genç yapılanmasının Menzil yapılanmasındaki gençlere saldırmasıyla oldu. Bu şiddetin gerekçesi üniversitedeki çalışmalarda o dönem için Menzil’in daha etkin olması ve insanların ilgisini daha çok çekmesiydi. İlimin mantığı: Biz bu gençle ilgileniyoruz, siz ilgilenemezsiniz gibi oluyor. Aslında o gencin kendisi diğerleriyle temas kuruyor. İlim, ‘Bizim ilgilendiğimiz gençlerle ilgilenemezsiniz’ mantığıyla saldırı yapıyordu. Ama bu saldırılara Menzil olarak yanıt vermiyorduk. Aradan bir yıl geçti başka saldırılar devam etti. Yine taşlı ve sopalı saldırılarla, ölümcül darbeli hareketlerle bizden 2 kişi yaralandı. Bu dediğim sopalı saldırılar 1987, 88, 89 sürecinde de devam etti” diye kaydetti.    Kendilerine yönelik saldırıların durmasının nedeninin Hizbullah’ın PKK sempatizanları ve sivillere yönelik başlayan saldırıları olduğunu ifade eden Şahit İmam, yeniden başlayan ikinci ve silahlı saldırı dalgasının ise 1993’ün sonlarına denk geldiğini belirtti.    Yarın: İlim ve Menzil’in Kürt sorununa yaklaşımı, Hizbullah'ın saldırıları nasıl başladı?