İki kadının mücadele yoldaşlığı 2022-07-07 09:39:20   ŞIRNAK - Sare Demir ve eşinin ikinci evlilik yaptığı Şirin Demir, ataerkil toplumun dayattığı rolleri reddederek, çocuklarının faillerinin bulunması için el ele verdi. Her iki kadından da geriye, mücadele kararlılığı kaldı.    Bölgede kentlerinde binlerce insan, 90’lı yıllarda devletin karanlık güçleri tarafından ya “faili meçhul” bir şekilde katledildi ya da kaybedildi. Kaybedilenler genellikle evlerinden, iş yerlerinden veya kamuya açık alanlardan tanıkların gözleri önünde gözaltına alınarak kaybedildi. Faillerin bulunup, yargılanması için Cumartesi Anneleri eylemlerinde buluşan aileler, tam 900 haftadır adalet mücadelelerini sürdürüyor.    Kimisi kaybedilen çocuklarının faillerini bulamadan yaşamını yitirirken, kimisine ziyaret edecekleri bir mezar taşı dahi çok görüldü. Kanser hastalığı nedeniyle 2 Temmuz’da yaşamını yitiren 95 yaşındaki Cumartesi Annesi Sare Demir de bu annelerden sadece biri.       İKİ KADIN TEK MÜCADELE    Şırnak’ın İdil ilçesine bağlı Xaltan (Işık) köyünde 1927 yılında dünyaya gelen Sare Demir’in hikayesi, erkek egemen toplumun kadına “kader” diye biçtiği rolle başlar. Demir’in 20’li yaşlarda yaptığı evliliğin ikinci yılında evli olduğu erkek, ikinci bir evlilik daha yapar. Daha sonra devlet şiddeti ve baskısıyla yaşamı bambaşka bir mecraya evrilen Sare Demir, kendisine yaşatılanlara boyun eğmeyi teslimiyet olarak görür ve biçilen rolleri reddeder. Çevresinde güler yüzlü ve misafirperverliğiyle tanınan Demir, daha sonra “yoldaşım” diye tanımladığı eşinin ikinci evlilik yaptığı Şirin Demir ile devlet zulmüne karşı el ele verir. Onları mücadelede buluşturan ise “faili meçhule” giden çocuklarının faillerinin bulunması için katıldıkları Cumartesi Anneleri eylemleri olur. Yaşamlarını adalet mücadelesine adayan iki kadın, öyle ki biri hastalandığında ya da işi çıktığında diğeri mutlaka yerini boş bırakmaz ve eyleme mutlaka katılır.     Sare Demir, 1991 yılında katledilen oğlu İbrahim Demir’in, Şirin Demir ise 1998’de ticaret için gittiği Irak’tan dönerken, Nusaybin’de askeri noktada katledilen oğlu Giyasettin Demir’in faillerinin bulunması için beyaz türbentleriyle mücadeleye koyulur. Daha sonra Barış Anneleri’ne katılan Şirin Demir’in PKK’ye katılan oğlu Nihat Demir de 1993 yılında Bagok Dağı’nda çıkan bir çatışmada yaşamını yitirir. Kızı Fatma Demir ise devletin tüm bu baskılarına karşı PKK’ye katılır. Tıpkı Sare Demir gibi Şirin Demir de çocuğunun failleri bulunmadan 2020 yılında 75 yaşında iken yaşamını yitirir.    7 YILDA 3 ÇOCUKLARINI YİTİRDİLER   Devlet baskısının devreye girdiği 1991 yılında Sare Demir’in büyük çocuğu İbrahim Demir, 11 kez gözaltına alınır. Öyle ki bu süreçte Sare Demir de bir seferinde aile bireyleriyle gözaltına alınır. “Kara bıyıklım” diyerek sevdiği oğlu İbrahim’in 24 gün tutulduğu gözaltında maruz kaldığı işkencede bıyıkları tek tek çekilir. Serbest bırakıldıktan sonra tehdit ve baskılara maruz kalan İbrahim Demir, 1991’de yaşamını yitiren bir akrabasının taziyesinden döndüğü sırada yanındaki arkadaşı Agit Akipa ile birlikte gözaltına alınır. Uzun süre haber alamadığı oğlunu her yerde arayan anne Demir, daha sonra cenazesini köyde bir mağarada bulur. İki yıl sonra da (1993) PKK’ye katılan Nihat Demir’in Bagok Dağı’nda çıkan bir çatışmada yaşamını yitirdiğini haberi alan Sare Demir, bütün engellemelere rağmen Bagok Dağı’na giderek, cenazeyi alır ve Mardin’in Nusaybin ilçesinde defneder.   Nihat Demir’in yaşamını yitirmesinden sonra ailenin yaşadığı köy, asker ve korucular tarafından basılıp, boşaltılması için baskı yapılır. 1993’te köy boşaltmaları ile karşı karşıya kalan aile, devletin baskı ve tehditlerinden dolayı köylerinden göç ederek, İdil merkeze yerleşir ancak burada da devletin baskısı peşlerini bırakmaz. Ailenin iki çocuğu için tuttuğu yas bitmeden bu kez Giyasettin Demir, 1998’de ticaret için gittiği Irak’tan dönerken, Nusaybin’de askeri noktada infaz edilir ardından arabasıyla birlikte ateşe verilir.    İki çocuğunu da kızamık nedeniyle kaybeden Sare Demir’in kızı ve aynı zamanda Dargeçit Barış Anneleri Sözcüsü Hatun Oğuz (65) ile mücadele arkadaşı Nebahat Acer (60), Demir’in yaşamını ve mücadelesini anlattı.   GÖZALTINDA ASKERE MEYDAN OKUDU   Annesinin yaşamı boyunca devletin zulmüne maruz kaldığını belirten Hatun Oğuz, “Biz 8 kardeştik. İkisi de kızamık hastalığından dolayı aynı gün yaşamını yitirdi. 8 çocuktan 5 kaldık. İbrahim en büyüğümüzdü. O da 1991’de devlet tarafından katledildi. Annem, abimin mücadelede yer almasına kızmazdı.  Misafirperverliği ile tanınan annem, birçok kişiyi evinde ağırladı. Yediği ekmeği herkesle paylaşırdı. Babam ikinci bir evlilik yaptı ama çocuklar arasında hiçbir ayrım olmadı. Annelerimiz bizi çok sevdi. Devlet, 1991’de abim İbrahim’i 11 kez gözaltına aldı. Mardin Tugayı’nda günlerce işkence gördü. Bir gün annemi, babamı, kardeşimi ve ablamı da gözaltına aldılar. Ablamın bir aylık oğlunu da onunla birlikte gözaltına aldılar. Gözaltında anneme İbrahim’i soruyorlar. Annemde bundan çok rahatsız olur ve subayın gırtlağından tutarak ‘İbrahim size ne yapmış ki rahat bırakmıyorsunuz’ diye soruyor. Babam subayı annemin elinden zorla kurtarıyor. İki sonra serbest bırakıldılar. Ama daha sonra gözaltın aldıkları İbrahim, 24 gün yoğun bir işkenceye maruz kaldı. Abimi helikoptere bindirip, köye getiriyorlar. Babama, ‘İbrahim’in silahı nerde’ diye soruyorlar. Babam da onlara, ‘silahı yok’ cevabı veriyor. Eve getirdiklerinde bıyıklarını tek tek çekilmişti. Daha sonra bıraktılar. Bırakıldıktan sonra da sürekli tehdit ve baskılara maruz kaldı. Ama o yine de inandığı mücadelen vazgeçmedi” diye belirtti.    CANLI KALKAN OLDU    Annesinin son nefesine kadar çocuklarının katillerini sorduğunun altını çizen Oğuz, “Annem bir kez olsun İbrahim’e ‘Bu mücadeleden vazgeç’ demedi. Kayıp haberi anneme geldiği gün ‘öldürdüler’ dedi. Daha sonra köyü altını üstüne getirdi ve onu aradı. En sonunda cenazesini bir mağarada buldu. Cenaze binlerce kişi tarafından uğurlandı. İlk defa İdil’de böyle kitlesel bir uğurlama oluyordu. İbrahim’in katledilmesi üzerinden iki yıl geçmeden abim Nihat Bagok’ta çıkan bir çatışmada, daha sonra kardeşim Giyasettin öldürüldü. Bu kadar acıya dayanamayan babam vefat etti. Annem ise bir yerde durmuyordu. Başka annelerin yüreği yanması Bagok ve Kato da canlı kalkan oldu. Ölüm döşeğinde bile ‘Çocuklarımı katleden kişileri affetmeyeceğim’ dedi. Nerede bir gencin öldüğünü duysa oturup ağlardı. Annem ölmeden birkaç ay önce devlet, Fatma’nın fotoğrafını getirerek ‘Kızın dağa mı gitmiş’ diye sordu. Yaşı 95 ve ölüm döşeğindeydi ama onlar gelip bu soruyu ona sordular. Hepimiz ondan güç aldık. Annem ölmeden önce ‘Bu dünyada da ahrette çocuklarımı katledenlerden davacı olacağım’ diyordu” ifadelerini kullandı.    İKİ ANNENİN YOLDAŞLIĞI   Sare ve Şirin Demir’in çocuklarının faillerini bulmak için omuz omuza mücadele verdiklerine dikkat çeken Oğuz, “Nihat ve Giyasettin, Şirin annemizin çocuklarıydı. Şirin anne, çok kararlı bir anneydi. Zulme karşı hiçbir zaman başını eğmedi. O da daha sonra Barış Anneleri ve Mezopotamya Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma Dayanışma ve Kültür Derneği’nde (MEYA-DER) yer aldı. Şirin anne de çocuğunun faillerini bulmadan iki yıl önce yaşamını yitirdi. O da savaşa karşı her zaman kalkan oldu. Onların izinde yürüyeceğimize dair kendimize söz verdik. İki annede barış için mücadele etti. Birlikte çocuklarının faillerini sordular. Sare annem Cumartesi Anneleri’nin eylemi için hazır olmadığında Şirin annem İbrahim’in fotoğrafını alıp giderdi. Nereye gitseler birlikte giderlerdi. Şirin anne de hiç yerinde durmazdı. Yorulmak nedir bilmezdi. Yoldaşlardı. Sadece ikisi birbirinin acısını anlıyordu.   Onların izinde yürüyeceğimize dair kendimize söz verdik. Barış için mücadele ettiler. Mücadelelerini ben, bizler sürdüreceğiz. Gücümü annemden alıyorum. Ölüm gördük, öldürülmeyi gördük ama başka anneler görmesin diye mücadele edeceğiz. Savaşın değil, barışın anneleriyiz. Artık kan dökülmesin. Annem tabutuna yeşil, kırmızı ve sarı flamanın bırakılmasını vasiyet etti. ‘Ölürsem tabutumu kesk, sor, zer ile süsleyin’ demişti. Son dönemlerde yaşanan baskılardan dolayı son isteğini gerçekleştiremedik ancak mezarını istediği şekilde yapacağız” dedi.    ‘YORULMAK NEDİR BİLMEZDİ’   1992 yılında katledilen Celal ve Mehmet Ata Acer’in ablaları Cumartesi Annesi Nebahat Acer ise, mücadele arkadaşı Demir’i şöyle anlattı: “Sarê anne çok değerli bir insandı. Elinden geldiği kadar ayakları üzerinden duruyordu. Yaşlanmıştı ve 70 yaşına kadar da eylemlere katılıyordu. Onunla birlikte her yere gittik. Çok kutsal bir mücadelesi vardı. Bu yolda hiçbir zaman yorulmadı. Onu ne kadar anlatsam eksik kalır. Cizre’den İstanbul’a kadar Cumartesi Anneleri’nin eylemine katılıyorduk. Hep, ‘Çocuklarımın katillerini bulmadan evimde oturamam’ diyordu. Oğlu İbrahim katledildi, çocuklarını o büyüttü. Tek talebi ölmeden önce çocuklarının faillerini bulmaktı. Ama Devlet, çocuklarının katillerini ortaya çıkarmadı. Bizler mücadelesini yürüteceğiz.”   MA / Zeynep Durgut