AMED - “Umut hakkı”nın Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nden bağımsız olarak bir an önce uygulanması gerektiğini vurgulayan Amed Barosu Yönetim Kurulu üyesi Erdem Kaya, “Bu tercih ya da lütuf değil, tamamen zorunluluktur” dedi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a dönük 2014’te verdiği “umut hakkı”nın ihlal edildiğine dair karara karşı, Türkiye 11 yıldır hiçbir adım atmadı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptığı açıklamaya ve yürütülen sürece rağmen de “umut hakkı” konusunda herhangi bir adım atılmadı. Amed Barosu Yönetim Kurulu üyesi avukat Erdem Kaya, “umut hakkı”na dair değerlendirmelerde bulundu.
AİHM’nin verdiği kararın altında, ömür boyu hapis cezasına çaptırılmış bir kişinin, cezasının sonunda tahliye edileceği umudunu taşımasının yattığını belirten Kaya, AİHM’nin bu noktada idari ve yargısal bir mekanizmadan bahsettiğini kaydetti. Bu mekanizmanın da hükümlülüğü belli sürelerle inceleme anlamına geldiğini belirten Kaya, “Ceza hukukunun ve ceza infaz hukukun temel prensibi şu: Hükümlünün ıslahını içermektedir. İleride tahliye ümidi taşımayan veya böyle bir mekanizmanın varlığını bilmeyen bir ülkede, hükümlüden ıslah için çaba sarf etmesini bekleyemeyiz. Zaten en büyük tutarsızlıkta bu olur” diye ifade etti.
AK BK TOPLANTILARI
AİHM’nin Öcalan/Türkiye kararı sonrası verdiği Gurban/Türkiye, Kaytan/Türkiye ve Boltan/Türkiye kararlarını hatırlatan Kaya, bu kararların Anayasa 90’ıncı maddesine rağmen uygulanmadığına dikkat çekti. Kaya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46’ncı maddesi çerçevesinde, AİHM’nin vermiş olduğu ve Türkiye’nin de uymakla hükümlü olduğu bu kararlar yönünden yapılacak düzenlemelerin bir tercih değil, yükümlülük olduğunu vurguladı. Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi’nin (BK), AİHM’nin Türkiye’nin aleyhine verdiği kararlar nedeniyle 2024 Eylül’ünde yaptığı toplantıda Türkiye’ye bazı hatırlatmalarda bulunduğunu sözlerine ekleyen Kaya, “Esasen iç hukukumuzda devlet güvenliğine karşı işlenen suçlar nedeniyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş mahpuslar ile ağırlaştırılmış müebbet almış diğer mahpuslar arasında bir uygulama farklılığı var. Aslında AK BK ‘umut hakkı’nın bütün herkes açısından uygulanması gerektiğini söyleyerek, bu konudaki uygulama farklılığı yönünden Türkiye’ye bir hatırlatmada bulunmuştur” şeklinde konuştu.
Kaya AK BK’nin 2025 yılı Eylül ayında yapmış olduğu toplantıya da dikkat çekerek, yine Türkiye’ye yasada gerekli düzenlemeleri yapması için 2026 yılına kadar süre verdiği ve yapılacak düzenlemeleri komiteye bildirmesini istediğini hatırlattı.
‘UMUT HAKKI’NA ENGEL MADDELER
Kaya, iç hukukta “umut hakkı”na engel teşkil eden maddeleri sıralayarak, “Ceza İnfaz Kanunu’nun 107’nci maddesinin 16’ncı fıkrası anayasal düzene karşı ya da devletin güvenliğine karşı bir örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarda koşullu salıverme hükümlerinin uygulanmayacağını söylüyor. Aslında başlı başına bu maddenin çıkarılması bile ‘umut hakkı’ kavramını yürürlüğe sokacaktır. Yine aynı kanunun geçici ikinci maddesinde de benzer bir düzenleme var. Buna ilişkin değişiklik de yine mevcut engeli kaldıracaktır. Terörle Mücadele Kanunu’nda da benzer bir düzenleme var. Özellikle bu metinlerin kanundan çıkarılmasıyla zaten ‘umut hakkı’na yönelik engeller de ortadan kalkacaktır” diye ifade etti.
AİHM’nin “umut hakkı” noktasında Türkiye aleyhine verdiği ihlal kararlarını hatırlatan Kaya, bu kararların ortak yönünün, Türkiye’de özellikle siyasi tutsaklar yönünden ileri de tahliye imkanını denetleyecek, inceleyecek bir mekanizmanın bulunmaması ve ceza yasalarında da buna engel halin yer alması olduğunu belirtti. Kaya, “Haliyle bu yönde atılacak adım, belki de bu durumdaki binlerce kişiyi etkileyecek. Sadece Öcalan lehine verilecek karar olmayacaktır” dedi.
‘UMUT HAKKI SÜREÇTEN BAĞIMSIZ UYGULANMALI’
Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne işaret eden Kaya, “Sürecin başında Sayın Devlet Bahçeli’nin çağrısı, sayın cumhurbaşkanın desteği daha sonra Sayın Öcalan’ın da çağrılarıyla da örgüt fesih sürecine girdi ve silahlar yakıldı. Aslında ‘umut hakkı’na ilişkin somut adımlar atılması, yasada bununla ilgili düzenlemelerin yapılması barış ihtimalini daha da güçlendirecektir” diye kaydetti.
Bunun yanı sıra sürecin başlamasından bağımsız olarak Türkiye’nin “umut hakkı”nı yerine getirmekle yükümlü olduğunu sözlerine ekleyen Kaya, AİHS’nin 46’ncı maddesi ile anayasanın 90’ıncı maddesinin bu yükümlülüğü Türkiye’ye yüklediğine dikkat çekti. Kaya, “Bu kararları uygulamakla mükellefiz. Ama maalesef AİHM’nin hem ‘umut hakkı’yla ilgili hem de son dönemlerde Selahattin Demirtaş yönünden verdiği kararlar uygulanmıyor. Temennimiz bu kararların uygulanmasını kolaylaştıracak yasal düzenlemelerin yapılması” şeklinde konuştu.
“Umut hakkı”na dair Meclis’te kurulan komisyona çağrılarda bulunduklarını ve süreç bağlamında baro olarak kurdukları komisyonda da buna yönelik çalışmalar yürüttüklerini dile getiren Kaya, “Bizim beklentimiz ve temennimiz yasal düzenlemelerin ivedilikle atılmasıdır. Bu anlamda da yapacağımız çağrı aslında muhatabı olan Meclis’e olacak. Kamuoyunda da bu somut adımların atılmasına yönelik beklentiler var. ‘Umut hakkı’ çerçevesinde bir an önce adımların atılması gerekiyor. Bu tercih ya da lütuf değil, tamamen zorunluluktur. Baromuz bu atılacak adımların takipçisi olacak” ifadelerini kullandı.
MA / Rukiye Payiz Adıgüzel
