‘Savaşın ardındaki ekolojik yıkım politiktir’

img

ANKARA - Savaş olan bir bölgede yaşanan tahribatın bütün ekosistemi alt üst ettiğine dikkati çeken ekolojistler, bunun beraberinde yeraltı sularını tükenmesi, kuraklık, gıda krizi ve açlık gibi sorunları getirdiğini kaydetti.  

Dünyada her yıl binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olan savaş ve çatışmalar aynı zamanda ciddi bir ekolojik yıkımı da beraberinde getiriyor. Savaş ve çatışmaların olduğu bölgelerde “güvenlik” gerekçesiyle milyonlarca ağaç ya kesiliyor ya da yakılıyor. Aynı gerekçeyle yapılan yeni yollar, karakollar ve barajlarla yeşil alanlar yok ediliyor. Bu durum milyonlarca canlı türünün yaşam alanının yok olmasına neden oluyor. Savaşlarda kullanılan ve yıllarca yok olmayan kimyasal silah atıklarından kaynaklı aynı zamanda toprak, su ve yeraltı kaynaklar da büyük zarar görüyor. Birçok ekolojist ve çevre örgütü, söz konusu tahribatı, iklim değişikliğine bağlı olarak büyüyen küresel ısınmanın nedeni olarak gösteriyor.
 
Polen Ekoloji Hareketi’nden Cemil Aksu ve ekolojist Koray Türkay, savaşların hem canlılığa hem de doğaya verdiği zararı anlattı. 
 
SAVAŞ SEKTÖRÜ SUYU TÜKETİYOR
 
Çok büyük yıkımlara neden olan maddelerin savaşlarda kullanıldığını aktaran Cemil Aksu, savaş sektöründe kullanılan malzemelerinin yapımı için yoğun bir madencilik faaliyeti yürütüldüğünü ifade etti. Bu faaliyetlerden kaynaklı doğadaki nadir alanların yıprandığını kaydeden Aksu, savaşlar başlamadan üretim için gereken madde arayışı içerisine girildiğine dikkati çekti. Bu durumun doğaya geri dönüşü olmayan zararlar verdiğini kaydeden Aksu, “Madenlerin arıtılması, çeliğin tavını alabilmesi ve ham maddelerin işlemden geçirilmesi için büyük oranda su kullanılıyor. Bunlar suyun hemen tüketilmesine yol açan işlemler. Dünyadaki su varlığının ancak yüzde 2’sinin içilebilir olduğunu hesaba katarsak, suyu tüketen sektörlerin başında askeri sektörün geldiğini ve bu sektörün içilebilir su oranını giderek düşürdüğü söyleyebiliriz” diye konuştu.
 
EGEMENLER GÖÇE ZORLUYOR
 
Egemenlerin yürüttüğü savaşların insanları da mağdur ettiğini ve göçe zorladığını dile getiren Aksu, “İnsanlar günlük yaşamlarını sürdüremiyor. İşe ve okula gidemiyorlar. Hayatlarını idame ettirecek tarımsal faaliyetleri sürdüremiyorlar. Tarım ve hayvancılık gibi faaliyetler çökertildiği için insanlar emperyalist devletlere bağımlı hale geliyor. Kentlerin yoğun bombardımana tutulması, doğanın tarumar edilmesi savaş mağduru insanların göç etmesine neden oluyor” dedi. 
 
2 AYRI SAVAŞ
 
Ekolojist Koray Türkay ise, savaşları “insanlığın birbirine karşı olanı” ve “insanlığın doğaya karşı olanı” şeklinde ikiye ayırdı. İnsanlığın birbirine karşı olan savaşının nedenlerinin toprak, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının sömürülmesinden kaynaklandığını söyleyen Türkay, bunun ekolojik yıkıma taban hazırladığını kaydetti. Türkay, “Savaşı sadece bombaların atılması,  kimyasalların toprağa karışması ve ormanların yanması olarak görüyoruz. Fakat savaşın doğada bıraktığı tahribatlar daha kapsamlı. Bir bölgenin tahribata uğraması bütün ekosistemi alt üst ediyor. 10 bin kilometre uzaktaki Yağmur Ormanları’nın yok olması demek, bütün dünyada kuraklık oluşması demektir. Kuraklık, gıda krizi, açlık, yoksulluk ve yok oluş demektir. Bu nedenle bir tahribat diğeri ile muhakkak bağlantılı” değerlendirmesinde bulundu.
 
AFRİN ÖRNEĞİ
 
Savaşa giren devletlerin doğayı da savaşın bir parçası haline getirildiğini ve “üstünlük sağlama” amacı ile kullanıldığını belirten Türkay, “ekolojik ahlaktan” yoksun olan savaşan devletlerin galip gelmek için her türlü talan hareketini yapabileceğine dikkati çekti. Ancak doğaya zarar vermenin de bir savaş suçu olduğunu vurgulayan Türkay, savaşların sona ermesinin ardından da tahribatların devam ettiğini ifade etti.  
 
Türkay, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) paramiliter gruplarla birlikte Kuzey-Doğu Suriye kenti Efrin’e yönelik 2018 yılında başlattığı operasyonu örnek göstererek, söz konusu operasyonun etkilerinin halen devam ettiğini kaydetti. Türkay, “Efrin işgal edildikten sonraki süreçte büyük ekolojik tahribatlar oldu. Efrin işgalcilerin eline geçtikten sonra doğa ve ekolojik zenginlik hunharca yok edildi. Savaşta kullanılan bomba ve diğer silahlarda bulunan nitratın yaymış olduğu zehirle birlikte o topraklarda ürün yetiştirilmesi artık neredeyse imkansız hale geldi. Yetiştirilen ürünler oradaki insanların sağlıklarını tehdit eden bir noktada” dedi.
 
BİRLEŞİK MÜCADELE HATTI
 
Ekolojik tahribatların siyasi ve sınıfsal bir mesele olduğunu belirten Türkay, tüm bu tahribata karşı ancak “birleşik bir zeminde verilecek mücadele” ile baş edilebileceğine işaret etti. Türkay, “İnsanın ya da devletlerin ekosisteme nasıl zarar verdiğini değil bunun politik bir sorun olduğunu ve ortaya çıkarılmaya ihtiyacı olduğunu her zaman söylüyoruz. Toplumcu ekolojik bakış açısına sahip olanlar olarak birleşik mücadelenin ötelenmemesi gerektiğini de sürekli tekrarlıyoruz” şeklinde konuştu.
 
MA / Berna Kişin